Minareyi çalan kılıfını hazırlar!
Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün, ne yapar eder, gün aşırı medyada kendine yer bulur! Düşünebiliyor musunuz, İstanbul merkezli gazete ve televizyonlara girme başarısını üstelik Ankara'dan sağlıyor... Gün gelir Kıbrıs meselesindeki "şahin" fikirleri, bir başka gün, azınlık dünyasına dair keskin milliyetçi görüşleri, öteki gün de Güneydoğu'dan Ortadoğu'ya, Yakındoğu'dan Uzakdoğu'ya, dünyanın pek çok yöresinde olup bitenlere dair fikirleri, muhakkak ki gazete sayfalarının göbeğindedir! Helal olsun! Halkla ilişkiler şirketlerine, sanatçı menajerlerine, plak ve film yapımcılarına ders olsun! Sinan Başkan'a de aşk olsun!
*** Şaka bir yana.. Sinan Bey'e sözümüz yok, sahiden bu "medyatik" başarıyı takdir ettiğimi de belirtmek isterim ancak.. Aygün'ün, "telif yasası"na ilişkin dün yine gazetelerde yer alan açıklamaları, benim de "bir çift açıklama" yapmamı zorunlu kıldı! Kendi adıma değil canım, yıllar boyu "telif mağduriyetleri" ni dinlediğim sanatçı dostların hatırına!
*** Aygün'ün şikayeti özetle şu.. MESAM, MÜYAP gibi müzik meslek birlikleri, çiçeği burnunda telif yasasını kötü niyetli kullanıyor! Toplu taşıma araçlarından, eğlence yerlerine, park ve gezi yerlerinden, mağazalara, otellere ve taksilere kadar, oda üyesi işyerleri, yasanın yanlış uygulanması sonucu telef oluyor! Söz konusu mekanların (birliklere üye sanatçıların eserlerini yayınladıkları takdirde) ödeyecekleri telifler, fahiş olduğu gibi, işyerlerini, bürokrasiye boğuyor. Birden fazla müzik birliğine ödeme yapmak anlamsız oluyor vs. Bu arada Başkan, bu teliflerin sanatçılara ulaşıp ulaşmadığı konusunda da şüpheleri olduğunu belirtiyor...
*** Evet.. Şimdi Aygün'ün elbette üyelerini koruma hakkı vardır, bürokrasi karmaşasından şikayeti de olabilir, hatta, teliflerin nereye gittiği konusunda iz sürmesi de mantıklı... Fakat, eğer ki bin bir emekle hazırlanmış, üretilmiş, dilden dile seslendirilmiş eserler için.. "Durup dururken bu telif ne ola ki! Oteller, eğlence yerleri, taksiler üç beş şarkı türkü çalsa kime ne zararı var!" demeye getiriyorsa haksızlık yapmış olur! Başkan, uygar ülkelerin telif yasalarına şöyle göz ucuyla baksa yeter de artar bile! Görecektir ki bizim yasa, hani derler ya şurup-şerbet! Tabii ki boğmanın, ipin ucunu kaçırmanın, telifi, "demoklesin kılıcı" gibi tepede sallamanın anlamı yok, ancak, biline ki bizim ülkede, on yıllar boyu besteler, sözler kim vurduya gitti, emekler heba edildi, besteciler, söz yazarları mağdur oldu, gemisini kurtaran kaptanlar çoğaldı! Bu yüzdendir ki geç kalınmış telif yasasına (tabii ki sadece yapım firmalarının yararlanması değil, biriken fonların sanatçılara da dönmesi şartıyla) kimsenin itirazı olmamalı, şikayet edilmemeli, "düdüğü çalan" telife alışmalı! Çünkü biraz araştırılıp bakılacaktır ki "sanat tarihi"miz mağduriyet örnekleriyle doludur.. Mesela bilir misiniz ki, bir "türkü dehası" olan Neşet Ertaş'ın pek çok bestesi, anlı şanlı "yıldız"larımızın imzasıyla yayınlanmıştır plak kartonetlerinde... Ertaş, Almanya ellerinde "buz kesen" parmaklarını tedavi etmek amacıyla üç otuz para bulamazken pek çok "star"ımız aynı günlerde "Ertaş eserleri"yle "çok satanlar" listesindeydi! Üstelik, Neşet Hoca'nın adından tek söz edilmeden. Mesela, oldukça komik bir örnek Zülfü Livaneli'nin yurtdışında yaşadığı dönemlerde, plak ya da kasetlerinin kapakları, Süleyman Livanoğlu ya da Zülfiyar Elinoğlu gibi uyduruk isim ve resimlerle doldurulmuş, uyanık yapımcılar "Livaneli besteleri" sırtından milyarlar kazanmıştı.. Mesela, pek çok sanat müziği bestecisinin cenazesi hem de onlarca muhteşem besteyi üretmişken komşuları tarafından kaldırılmıştır! Yani, şu ölümlü dünyada "telif niyetine" bir kefen parasını dahi çok görmüşlerdir.. Örnekleri çoğaltmak mümkün, devamını getirmek kolay! Ama zor olan şey belli ki alışkanlıklarımızı değiştirmek! Bu yüzdendir ki Aygün de Ankara Ticaret Odası Başkanı olarak, "duygulara gönül verme, sevgilere ortak olma" niyetine bestelenmiş bir eserin "ticari" haklarını da koşulsuz savunmalı, bazen büyük bedeller ödenerek yaratılan bir şarkı ya da türkünün "bedel" ödenerek dinlenmesini çok görmemeli! Sözün özü; parayı veren düdüğü çalar, minareyi çalan kılıfını hazırlar!
|