İstanbul kendine aşık etmeyi bilir
Yaşadığı şehri kendisine benzeten Cemil İpekçi, İstanbul'un içinde barındırdığı çeşitliliğe, hatta her gün değişen havasına bile hayran
Şehirleri severken kendi kişiliğimize göre seviyoruz" diyor Cemil İpekçi. O içinde farklı kişilikler barındırdığı için İstanbul'dan yana yapmış tercihini. İstanbul'un günü gününe uymayan havası, çeşit çeşit insanları, kültürleri, hatta yemekleri onu büyülüyor ve şöyle diyor İpekçi: "Her sokağında kendinizi farklı bir şehirde hissedersiniz. İstanbul sıkılsanız bile ertesi gün ne yapıp edip, sizi tekrar aşık etmeyi bilir kendine. Bu kadar yormasına, bazen hayatımdan bezdirmesine rağmen bıkamadığım tek şehir."
Benim sokağım Nefes aldığımı hissediyorum burada. Hatta güzel bir fırsat doğdu ve Fransız Sokağı'nda bir kafe açtım; Gitane. Üç katlı, restoran katı Kasım ayı içinde açılacak. Mutfak olarak Güney Fransa mutfağını seçtim. Nice'de, Cannes'da ne yiyorsanız burada bulacaksınız. Midye çorbası, biraya bulanıp kızartılmış karides, üç soslu bonfile yanında ve sarımsaklı patates, karides dolması, sıcak şarap... Canlı müzik de olacak bir iki enstürüman eşliğinde. Kısa süre önce de bir daire aldım buraya çok yakın bir yerde. Aslında kafede olduğum geceler gelip kalacaktım. Ama bana öyle geliyor ki, bütün kışı bu evde geçireceğim.
Her hafta gelirim Tahtakale ve Kapalıçarşı'ya haftada en az bir kere uğrarım. Kapalıçarşıda takıcıları dolaşırım, bir de çok özel kumaşlarımı oradan alırım. Fes Cafe'de mola verip bir Türk kahvesi içerim, benim için en iyi terapi! Tahtakale'ye indiğimde de mutlaka aç gider, kebap veya ciğer yerim. Bir de ben peynirimi, balımı, fındığımı, fıstığımı falan hep Tahtakale'den alırım. Boncuklarım, iplikçilerim de oradadır. Bir de ben mesleğe 30 yıl önce Tahtakale'de başladım, Zeki Triko'da. O yüzden esnafla da bir aile gibiyiz. Hiç bir şey almasam bile, esnafla sohbet ederiz. Mısır Çarşısı'nı da severim. Çok güvendiğim bir otçum var, Devecioğlu. Otlardan karışımlar hazırlatırım, lokumlarımı, üzümümü de oradan alırım.
31 yıldır Nevizade ve İmroz Yemek olarak Avrupa mutfağını çok seviyorum ama Avrupa'da yediğim zaman. İstanbul'da Nevizade beni çok mutlu eden bir yer. Orada sürekli gittiğim bir yer var; İmroz. Şu an 56 yaşındayım, İmroz'a ilk gittiğimde 15 yaşındaydım. Düşünün, 31 yıldır vazgeçilmemişim. Kendine has bir lakerdası var, başka yerde yediklerinize benzemez. Yanında kırmızı soğanıyla gelir, nefistir. Bir de zeytinyağlı enginarı ve börülcesi muhteşem olur. 10 günde bir de Asmalımescit'e gider, muhakkak bir çay içerim. Orada karşılıklı kafelerin olduğu küçük bir sokak vardır, ortasında da minik bir söğüt ağacı. O söğüte "sevgilim"diyorum. Onu seyredip çayımı yudumlamak büyük keyif.
Karaköy'de karides keyfi başka En sevdiğim yerlerden biri de Galata köprüsü ve iskele civarı. O köprüde yürüyüp havayı içime çekmek, bir an durup sağlı sollu İstanbul'u seyretmek büyük keyif. Vapur iskelesinin tam karşısında sadece haşlama karides yapan ve yanında da soğuk bira veren bir yer var. İsmi Eftelya. Karaköy'e indiğimde, özellikle bu karides mevsimlerinde giderim. Tepeleme doldurur karidesi, çok tazedir. Çıtır çıtır karidesinizi yerken, vapura binen ya da inen o telaşlı insanların hallerini izlemek çok keyiflidir, hiç kaçırmam!
Alışveriş için Beyoğlu Beyoğlu sokaklarında yürümeye bayılıyorum. İnsanlarla içiçe alışveriş yapmak da hoşuma gidiyor. En çok Beyoğlu İş Merkezi'ne giderim, rengarenk dükkanlar, çeşit çeşit insanlar... Üzerime giydiğim şeyleri genelde buradan alırım. Hem farklı hem de ucuz. Jeanlerimi ise Tahtakale'den alırım. Beş milyona, hiçbir yerde göremeyeceğiniz kadar güzel jeanler alırsınız.
İlknur Kızıltoprak
|