Bugün de 'ince kalmanın sırları'!
Beş altı satırlık 'tanıtım' yazısında şöyle diyor benim için: "Günde altı tane barbi yiyip kilo almamasıyla tanınan bu arkadaşımız!.." Böyledir ortaokul yıllık yazıları. Bütün 'arkadaşlarımız', 'birşey yapmaları veya yapmamalarıyla tanınırlar!' Barbi dediğimiz oyuncak bebek değil tabii. Bana göre Türkiye'de üretilmiş, gelmiş geçmiş en iyi gofret türevi! Hani 'Barbi barbi barbi barbi' diye reklamı vardı. İçi bisküvi üzeri çikolata. O yıllarda, hakikaten günde altı değil, bazen on tane yediğimi hatırlarım. Adım çıkmış bir kere. Yiyip yiyip kilo almama durumum yok aslında. Galiba abur cuburu ortalıkta yiyorum, göze batıyor!
FORUTAN'LA YAN YANAYDIK... Dergicilik yıllarım boyunca asla bir odam olmadı. İçimde kanayan bir yaradır! Hep ortada gelenin geçenin gördüğü bir masam oldu. En fazla, etrafında da dolaplardan yapılmış üç duvar. Mansur Forutan'la yan yana duşakabin tipli üç duvarlı bölmelerimiz vardı. Dışarıda bir randevuya giderken birbirimize "Ben bir saat yokum, dükkana bakıver" diye seslenmeler. "Cumaya gittim, gelicem" kağıtları asmalar, böyle laubali bir ofis. Sanırsın ki, Avrupa Yakası! Şimdiki yüksek tempomla karşılaştırınca, şiddetle özlenen bir huzur, güven ve geyik ortamı! Mesela, akşamüstü, kahveyle gofret keyfi mi yapıyorsun? Yan dergilerden, gelen geçenden hep aynı yorum gelir: "Ayy bu kadar yemeye nasıl kilo almıyorsun?!" Kardeşim ne kadar yediğimi ne biliyorsun? Belki sabahtan beri açım, olamaz mı?
BEN BİR KERE REJİM YAPTIM Geçen gün, yeniden büyük bir heyecanla çıkarılan 'Vizon' dergisi için, Hülya Ekşigil benimle röportaj yaptı. Sorulardan biri "Senin için, hep, 'yer yer kilo almaz' derler, doğru mu?!" E değil. Ama rejime, kilo vermeye kafayı takmadığım için vücut dengesini bulmuş, kendi kendine idare ediyor. Hayatımda sadece bir kere rejim yaptım. O da bana yetti. Onaltı yaşındayım. O yaşın sağlıklı bıngıllığı içindeyim, yanaklar pembe, gıdık yerinde! Sanırım barbilerin etkisini nihayet gösterdiği bir dönem! Hangi alçak bilemiyorum ama birisi "Biraz kilo versen süper olacak" gibi birşeyler söylemiş. Nedense kafaya takıp, rejime başladım. Tahmin edersiniz ki; son derece bilinçli, sağlıklı ve mükemmel bir diyet programı: Aşağı yukarı hiçbir şey yemiyorum! Anoreksia tehlikesine yaklaştığım tek dönem. Nereden aklımda kalmışsa haşlanmış kabak, havuç ve pirinç lapası üzerine bir gıda programı geliştirdim. Bu arada kendi kendime jimnastikler, saçmasapan aerobikler gırla gidiyor. Bir de salata merakım var. Tüm yediğim bu!
DİZLERİM TİTREYEREK DOLAŞTIM On günde parlak sonuç ortaya çıktı. Gerçekten kilo vermiştim. Yaş itibariyle de, sadece tüm çıkıntılar yok olmuştu ama ben kendimi son derece güzel bulmaktaydım. Bir komşumuzun "Vallahi zayıflamış, bana da reçetesini versin" yorumunun akşamı, şakkadanak düşüp bayıldım! Tansiyonum ölçülemeyecek kadar düşmüş. Birkaç gün dizlerim titreye titreye, betim benzim sapsarı, mide bulantısıyla dolaştıktan sonra hafif toparlayınca, annem ve babam beni zorla, yazlık evimizin yakınındaki bir et lokantasına götürdüler. Mönüyü unutamayacağım: Döner, mantarlı pilav, krem karamel. Ve elbette hepsinden ikişer porsiyon. Kendime gelir gibi oldum ve hayat boyu rejim yapmamaya ant içtim! O gün bu gündür canımın istediğini, istediğim zaman yediğim için hep aynı bedende kaldım. Kışları herhalde soğukla başa çıkmak için iştahım açılır, bünye iki üç kilo alır, yazları aynen verir, bu kadar. İşte 'Eşi benzeri olmayan güzelliğimin ve hep ince kalmamın sırları' konulu iki günlük yazı dizimiz, burada sona eriyor!
|