|
|
Ölüsüne bir kadeh!
Dedik ya, dünya politikasında ikiyüzlülükten, insanlığın bittiği andan bahsetmenin tam zamanıdır diye... Baksanıza, Arafat'ın hayata göçüp gittiği saatlerde kadeh kaldıran İsrailli politikacılara, "sevinç gösterisi" yapan bakanlara, Tel Aviv sokaklarında zil takıp oynayanlara... Bir de üstüne üstlük, Arafat"ın ölümünden "borsa zengini" olan parasına para katan İsrail zenginlerine ve kahkahalarına... Çanak tutan hükümet üyelerine, yıllardır en "kalleş" kurşunlara onay veren İsrail iktidarına... İsrail'de, binlerce kişi gitarlar çalıp, içkiler içip, kadehler kaldırmışlar, ölümün şerefine... Heyhaaat.. Dirisine tahammül edemiyorlardı zaten, ölümünde de "keyif" çatıyorlar... Olsun varsın, şimdi, yeryüzünün dört bir noktasında milyonlarca insan, yarım asır boyunca her gün, her saat, her an direnen adamdan, Arafat'tan sözediyor ya gerisi laf-ı güzaf!... Arafat ki... Ölüme giderken dahi "halkına gülümseyebildi" ya... Onuruyla ilgili en küçük bir şüphe bırakmadı ya... Mum ışığıyla aydınlanmış üç metrekarelik bir karargah odasında dahi "direncine ara vermeyen bir lider" olarak tarihe geçecek ya... Benzetmek garip olabilir belki ama.. Bir şarkıdaki gibi.. "Sen kalbimizin derinliklerinin en derinindesin/ Kalbimizde açtığın yara, yaktığın ateş, senin yaralarından ve ateşinden çok daha geniş ve yakıcı/ Masmavi denizin bile kan rengine dönmüşken, biz nasıl kahrolmayalım ki?" diye, Filistin halkına, elli yıl süreyle "dünyanın bütün entrikalarına ve oyunlarına rağmen "umut" verdi ya.. Olsun, varsın.. Aşk olsun... Çünkü, Şair'in dediği gibi... Şimdi kaç milyon insan ölür yeryüzünde, doğar kaç milyon... Kaçı yaşadım diyebilirdi... Kaçı yaşadım diyebilecek.. Kaç günde üç öğün yemek yiyebilirdi... Kaçı yiyebilecek...
|