| |
|
|
Dalkavuk istemeyenler, medyaya dava açmaz...
Başbakan Erdoğan'la ilgili iki haber önümüzde. Birinci haber, Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen iftar yemeğinde önceki gün yaptığı konuşmayı yansıtıyor: Erdoğan özetle şöyle demiş: -Ne zaman ki dalkavuklar toplumu olmaya başladık, çöküş de başladı. İşte Türkiye şimdi bu kabuğu yırtıyor. Dalkavuklar, bütün yöneticilerin çevresinde. Benim de yakınlarımda vardır. Bunu da görüyorum, ama mümkün olduğu kadar kimin dalkavuk olduğunu artık anlıyorum. Bütün bu yolsuzluklar öyle başladı. Vatandaş hakkı olan bir şeyi yaptırmak için önce rüşvetin ucunu gösteriyor, ondan sonra bir şey talep ediyor. Senin hakkınsa ve hakkını vermiyorlarsa yık, dök, bana ulaş. Ben senin işini takip edeyim. İkinci haber ise Hürriyet'ten. Bu haber, Erdoğan'ın basın kuruluşları ve gazetecilere karşı açtığı tazminat davalarına ilişkin. O haberi de özetleyerek hatırlatalım: -Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kişilik haklarına saldırıldığı ve hakaret içerdiği gerekçesiyle şimdiye kadar 60 yayın kuruluşu ve gazeteci aleyhine toplam 1.5 trilyon liralık tazminat davası açtı. 26 davadan Erdoğan lehine karar çıktı. Erdoğan, Yargıtay onaylarsa, bu davalardan 250 milyar lira tazminat alacak. Partinin hukuk bürosundaki medya takip görevlileri her gün düzenli olarak tüm gazeteleri, televizyonları, dergileri, internet sitelerini takip ediyor. Yüzlerce haberin içinde Başbakan'ın şahsına yönelik hakaret, tezyif ve karalama içerdiği düşünülen, onur ve kişilik haklarını ihlal eden yazı, yorum, haber ve karikatürler tespit edilerek ayrı bir dosyada toplanıyor. Bu konuda AKP'nin Türkiye çapındaki teşkilatları da harekete geçmiş durumda. Başbakanın "Çevremde dalkavuklar var" içerikli konuşması ile gazeteciler hakkında açtığı 1.5 trilyonluk tazminat davaları arasındaki çelişkiyi görmemek herhalde imkansız. Tabii ki kimse hakaretten, aşağılanmaktan, karalanmaktan hoşlanmaz. Ama bu kimse, halkın oyları ile iktidara gelmiş ve kamuoyuna mal olmuş bir insan ise, kendisini hedef alan yazı ve söylemlere karşı, sokaktaki insandan farklı tepki göstermek durumundadır. Hatırlatayım... Bülent Ecevit, 1974- 2002 arasında belirli aralıklarla birkaç kez iktidar oldu. Ecevit hakkında yazılmadık, söylenmedik şey kalmadı. Ama Ecevit kimseye tazminat davası açmadı. Böyle bir prensip kararı vardı Ecevit'in. Neticede bir gazetede veya bir televizyon kanalında bir başbakan hakkında ne söylerseniz söyleyin, başbakanın ulaşabildiği genişlikteki kitleleri etkileyemezsiniz. Eğer bir düşünceyi değil bir hakareti seslendiriyorsanız, neticede bunları okuyan ve dinleyenler de sizin için, "İt ürür, kervan yürür" diye düşünür. Dava ise, hakaret etmeyi bir alışkanlık haline getirmiş hasta beyinleri caydırmaz, aksine azdırır. 44 yıllık gazetecilik yaşamımda sayısız polemiklere girdim. Bence çok haksız karalamalara ve hakaretlere de maruz kaldım. Ama ben de bir prensip kararı sonucu, kimseye tazminat davası açmadım. Neticede elimde kalemim var. Haksız saldırılarda, saldıranlardan daha güçlü olduğuma inanıyorum. Ama bana tazminat davaları açıldı. Örneğin Emin Çölaşan aşağılandığını ileri sürüp dava açtı ve yargı bu iddiayı haklı görüp, beni tazminat ödemeye mahkum etti. ANAP Kongresi için de "Lütfullah Kayalar Genel Başkan seçilse, bu ANAP için daha iyi olur" diye yazmıştım. Mesut Yılmaz, bu yazı ile kendisinin genel başkanlığını engellemeye çalıştığım iddialı tazminat davası açtı bana. Davayı kazandı ve ona da tazminat ödedim. Özetle, çevrelerinde dalkavuk istemeyen başbakanlar, medya mensuplarına tazminat davası açarlarsa, çevrelerindeki dalkavukların sayısı artar.
|