| |
Heybedeki turp
O ünlü fötr şapkasının 4.20 metrelik "anıtsal" modeliyle Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeye hazırlanan Demirel'in (Gidip-dönme rekoru kıran başbakan olarak yer alması daha doğru olurdu) sık sık tekrarladığı bir Ege sözü var: "Turpun irisi heybede...".
17 Aralık'tan sonra hükümet ve parlamentoyu bekleyen işleri düşününce, bu sözü hatırladık. Çünkü gerçekleştirilen paketler dolusu "uyum"dan sonra sıra siyasal reformlara geldi. Yani heybedeki iki iri turpa: Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları'nı AB standartlarına göre yenilemek. Böylece baraj tartışmaları -yeniden- gündemimize giriyor. Hatta girdi bile. AB İlerleme Raporu'nda "Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli" uyarısından sonra (Aslında DEHAP'ın Meclis'e girmesinin yüksek barajla engellenmesi eleştiriliyor) hükümette "fikir jimnastiği" başladı. (Not: AB ülkelerinde seçim barajı yüzde 3 ile 5 arasında değişiyor.) Konunun sahibi Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in henüz "ham" olduğunu belirttiği açıklamalarına bakılırsa, iktidar partisi barajı düşürmeye niyetli değil. Çiçek partide barajın yüzde 7'ye indirilmesini isteyenler olmakla birlikte, "Türkiye milletvekilliği" formülünün daha ağır bastığını söylüyor. Formül şöyle: Yüzde 10 barajı kalsın, 550 milletvekilliğinden 100'ü barajı aşamayan tüm partiler arasında dağıtılsın. AK Parti böylece hem siyasal istikrarın korunacağını, yani çok parçalı koalisyonların önüne geçileceğini, hem de temsil adaletsizliğinin giderilmiş olacağını savunuyor. İktidarın barajın indirilmesine karşı çıkması sürpriz değil. Başbakan Erdoğan geçen Mart'ta, yerel seçim kampanyası sırasında aynen şöyle demişti: "O barajı koyanlar sandıkta yok olup gittiler. Şimdi de 'Yüzde 10 barajını kaldıralım' diyorlar. Ama Türkiye'nin istikrarı yakalaması için bu barajı şimdi de ihtiyacı var." Ya cerrah değişirse? Peki ana muhalefetin görüşü ne? Erdoğan ile Baykal'ın bu konudaki görüşleri örtüşüyor. Baykal, 2002 seçimleri sırasında, CHP'nin baraj nedeniyle Meclis dışında bulunduğu ama bu kez yığınla partinin aynı akıbete uğrayacağının anlaşıldığı o günlerde yüksek barajı ameliyata benzetmişti. İşte CHP liderinin baraja bakışı: "Parlamento dışında kalmak bir anlamda ameliyatsa, bu ameliyatı olmak lazım. Doktordan kaçarak bir yere varmak mümkün değil. Baraj altında kalan partiler, kadrolarını, yönetim biçimlerini, liderliklerini ve siyasi çizgilerini gözden geçirme ihtiyacı hissediyorlar. Baraj altında kalmak bir parti için ameliyat ihtiyacının ortaya çıkmasıdır." Baykal'ın yüksek baraj için bir gerekçesi daha var: "Türkiye'de din, mezhep, etnik alt kültürlerle siyaset yapılıyor. Baraj indirilirse, alt kültürler temsiliyet iddiasına yönelir. Bu da siyasi hayatımızı ve toplumsal yapımızı dağınıklık tablosuyla karşı karşıya bırakır." Baykal'ın -aradan geçen 2 yılda farklı bir açıklama yapmadığı için koruduğunu varsaydığımız bu görüşü, AB'nin yaklaşımına karşıt tez oluşturuyor. Çünkü Avrupalı dostlarımızın derdi DYP, ANAP veya MHP'nin Meclis'e girip girmemesi değil. Amaç, "azınlık" olarak gördükleri grup ya da toplulukların bu kimliklerini yansıtan siyasal etiketlerle parlamentoda temsilini sağlamak. Giderek tırmanan azınlık, çoğunluk, kurucu unsur kavgasının ardında da bu var zaten. O nedenle yüzde 10 barajını koruyan bir seçim sistemini AB'ye kabul ettirmek, zinayı suç saydırmaktan bile zor...
|