Fotoğraflar iyi ama sen yoksun
Bildiğim kadarıyla meşaleyi ben taşıdım, koşan benim. Siz ne yaptınız, birbirinizi mi çektiniz? Annem cevap vermedi
Dayanamıyorum. Yazmazsam çatlayacağım. Kimse bilmezse nasıl gülebiliriz ki beraberce? Zaten nasıl söz verdim? "Kimseye söylemeyeceğim" dedim, "Bu konu hakkında kalem oynatmayacağım" demedim... İçimiz dışımız Olimpiyat. Televizyonda başka şey seyretmez oldum. Nasıl çekiç atılır, gülle nasıl tutulur, üç adımda işin sırrı nedir? Hepsi hakkında ufak tefek bir şeyler biliyorum artık. Geçenlerde annem aradı, yakın bir kız arkadaşıyla yaptığı Avrupa gezisinden yeni döndü. Hani şu 12 taksit turlardan... Keyfi nasıl yerinde, anlattıkça anlatıyor. Viyana mükemmelmiş hele yılın bu zamanı hava harikaymış, Prag büyüleyiciymiş inanılmaz fotoğraflar çekmişler... Derken bir anda aklıma geldi. - Anne benim Olimpiyat fotoğrafları ne yaoldu? - Ne olimpiyatı? - Ee hani Olimpiyat meşalesini taşıdık ya, hani sen, kardeşim, kocam oradaydınız ve benim arkamdan koşmuştunuz ya... - Evet koşmuştuk, ayrıca bayağı fotoğraf çekmiştik. - Tamam işte onları soruyorum. - Fotoğrafları geçenlerde yaptırdım. (Bu arada annem daha dijital fotoğraf makinesine geçemedi, "an meselesi", "ha bugün ha yarın" diye 2 yıldır bekliyoruz.) - Nasıl çıkmışlar? İyi çıkmışlar ama sen yoksun. - Nasıl ben yokum? Meşaleyi ben taşıdım, ben koştum siz birbirinizi mi çektiniz?
*** Meşaleyi taşımadan önce gazetedeki odamda Şelale ile konuşuyorduk. Şelale'yi (Kadak) bilirsiniz. Sabah'ın ekonomi sayfalarını kendine has üslubuyla renklendiren bir kalem. Şelale her mantıklı insan gibi dedi ki "Balçiçek, profesyonel bir fotoğrafçıyla anlaş, hatta kamerayla da çeksinler. İnsan hayatında kaç kez meşale taşır ki, ilerde çocuklarına gösterirsin. Ne hoş bir anı olur" Buraya kadar tamam. Fikir harika. Şelale üşenmedi, bana bu işleri profesyonel olarak yapan bir şirket buldu, telefonunu verdi. Peki ben ne yaptım? "Ya şimdi ne gerek var onca para vermeye, zaten gazeteden çekerler. Hem kocama hem de kardeşime birer makine veririm. Annem zaten alemde 'Fotolale' diye bilinir" dedim. Şimdi size bu da mantıklı bir fikir gibi geliyor değil mi? Gelmesin. Meşale taşıyacağım gün kocam ve kardeşim makinelerini unuttular. Fotoanne tabii ki getirdi. Peki ben koşmaya başlayınca her mantıklı kayınvalide gibi ne yaptı? "Fotoğraf makinesini ben yakalayamam, sen yanında hızlı yürü" diye damadına verdi. Meşale gecesi kocam evde heyecanlı heyecanlı anlatıyordu. "Hayatım bütün film bitti herhalde, çok iyi pozlar yakaladım. Hava daha kararmamıştı, ışık iyiydi."
*** Annem son gezi fotoğraflarından bahsetmeseydi sormayacaktım bile. Aklımdan uçmuş gitmiş. Üç gün önce söz konusu fotoğrafları gördüm. Tam 24 adet. Ve hiçbirinde ben yokum. Şaka değil. Abartmıyorum. Fotoğraflarda herkes var ama ben yokum. Kim mi var? Örneğin bakkal amca çıkmış beni izliyor. Ayrıca hemen yanı başımda koşan ahali. Kalabalık bir genç grup. Çok yaşlı bir teyze gülerek ellerini kaldırmış, alkışlıyor. (O gün orada beni görmeye gelenlere duyurulur resimleri bende, isteyene verebilirim.) Ayrıca meşalemin ucu. Bana eskort eden motosikletli görevlilerin motosikletlerinin ön lastikleri, bu sefer meşalemin gövdesi... Şimdi siz böyle bir şey karşısında ne yorum yaparsınız? Gülersiniz, kahkahalarla gülersiniz. Ne yorumu? Ama benim kocam ne yaptı? İlk önce "Çok hızlı koşuyordun yetişemedim, fotoğraf makinemi yukarıya kaldırıp deklanşöre bastım ancak bu kadar" dedi. Sonra da "Kimseye söyleme" dedi. Hani sanırsınız Süreyya Ayhan koşuyor da bizimki yetişemedi. Neyse, kimseye söylemeyelim lütfen, aramızda kalsın. Olur mu? Keyifli bir cumartesi diliyorum.
|