Türkiye'nin Avrupa standartlarına yaklaşabilmesi için yıllık yapması gereken yatırım tutarını 86 milyar dolar olarak bulmuştuk. Halbuki geçmiş 17 yılın ortalama yıllık yatırım tutarı ancak 42.9 milyar dolarla bunun yarısı düzeyinde. Onun için de Türkiye işsizlikte dünyanın ön sıralarında yer alıyor. Girmekte olduğumuz AB yolunda yabancı sermayeye yönelik büyük umutlar var. Ancak Türkiye'nin yatırım açığı karşısında gelebilecek yabancı sermaye devede kulak kalıyor. 42.9 milyar dolarlık ortalama yıllık yatırımın sadece 1 milyar dolarını yabancılar gerçekleştirirken, 41.9 milyar dolarını yerliler yapıyor. Bundan sonra istihdamda Avrupa düzeyini yakalayabilmek için yıllık 86 milyar dolarlık yatırım gerekiyor. Yani yapılan yatırımların tam iki katı. Burada yabancı sermaye girişinde sıçrama olsa ve 1 milyar dolar 5 milyar dolara çıksa bile, sorunumuz çözülmüyor. Geride yerlilerin yapması gereken 81 milyar dolarlık yatırım duruyor. Ne kurtarır? Bu nedenle yabancılar Türkiye için kurtarıcı olamaz. Olsa olsa yerlilerin yerli para cinsinden tasarruf artışı, yerli finans kesiminin büyümesi, bu yolla yatırımların finanse edilmesi kurtarıcı olabilir. Mali sistemde biriken fonların yatırımlara yönelebilmesi için de başta devletin borçlanma ihtiyacının azalması, para piyasası kaynaklarını kendine yönlendirmemesi ve özel sektörü buradan dışlamaması lazım. IMF ile yürütülen program ve iç borçta olumlu gelişmeler kaydedilmesi bu konuda iyileşmeler olacağına işaret. Türkiye'de kaynak yaratan, halkın tasarruf etmesini teşvik eden, bu tasarrufları değerlendiren ve büyüten iki ana sistem var. Biri bankacılık sistemi veya para piyasası, ikincisi sermaye piyasası. Türk banka sisteminin özel sektöre açtığı krediler toplamı 40 milyar dolarken sermaye piyasasının şirketlere yarattığı kaynak 24 milyar dolar. İşte bugünkü konumuz sermaye piyasası. Değişimin ana hatları Sermaye piyasasının biriken sorunlarından daha önce "Borsada devrim" başlığı ile bahsetmiştim. Piyasanın geliştiricisi ve denetleyicisi SPK'nın son zamanlarda bu sorunlara karşı daha aktif hale geldiğini gözlemliyorum. Bunun son örneğini SPK Başkanı Doğan Cansızlar'ın Ekonomi Muhabirleri Derneği ile yaptığı sohbet toplantısında gördüm. Cansızlar'ın toplantıda dile getirdiği değişikliklerin bazıları basına yansıdı, bazıları yansımadı. Sermaye piyasası mevzuatı 2006 sonuna kadar baştan aşağı değiştirilirken ve AB'ye uyumlu hale getirilirken yapılacak değişikliklerin ana hatları şöyle: Takas ve saklama 21 Mart 2005'te hisse senetlerinde kaydi sistem başlıyor. Bu sistemde yatırımcıların hem bilgi edinmesi hem de uzaktan genel kurullara katılması sağlanacak. Yatırım fonları da 2005'te bu sisteme dahil edilecek. Bunun tarihi daha sonra belirlenecek. Hazine kağıtlarının kaydi sisteme girmesi ve müşteri bazında saklanması için Devlet Bakanı Ali Babacan'ın kararı bekleniyor. Kaydi sistem ile sermaye piyasasının tüm taraflarının işlem maliyetleri önemli oranda düşecek. Mevcut durumda ihraç büyüklüğüne göre 0.5- 4 dolar arasında olan bir sertifikanın basım maliyeti ortadan kalkacak. Saklama ve sigorta masraflarında da önemli düşüşler olacak. Takas işlemleri daha etkin ve hızlı yapılabilecek. Kaydileşme uygulaması mali kurum suistimallerinin teşhisi ve takibini kolaylaştıracak, sistemik riskleri azaltacak. Yatırımcılar, saklama hesaplarındaki hareketleri kontrol edebilecek, isterlerse internet, mesaj ve basılı ekstre gibi düşük maliyetli yollarla her zaman bilgi edinebilecekler. Şirketlerin durumu Asgari halka açıklık oranı yüzde 25'e yükseltilecek. Temettü dağıtımı zorunlu olacak. Bankalar da halka açık şirketlerin tabi olduğu yasal rejime tabi olacak. İmtiyazlı şirket ortaklarının borsada yaptıkları yatırımları nedeniyle doğan zararlarının karşılanması amacıyla yasal düzenleme yapılması konusunda adımlar atıldı. Devam edecek. Sonuç "Sistemi değiştirmezseniz hiçbir şey değişmez" George