| |
Şöhretim, her bi'şeyi zaten bilirim!..
Gelişmeleri kaygıyla izliyorum. Gelişmeden kast ettiğim "yerel olma inadının" "evrensel olma çabasını" ezme hali. Evrensellikten kastım, rock dinleyip, club'a gidip, Amerikan yapısı sitcom izlemek değil tabii. Mesleki anlamda, düşünce anlamında falan, bahsettiğim... Ben bu ülkede dünyanın en iyi eğitim kurumlarından mezun olanların iş bulamadığı, ihtiyaç olduğu halde görmezden gelindiğine tanıklık ettim. Bir dostum Yale'de tıp öğrenimi alıp ülkesine dönüyor ve aylarca iş arıyor. Gerçek hayatta Yale Tıp'tan mezun olmuş biriyle tanışma şansınız, Al Pacino ile tanışma şansınızla aynı. Korku!.. Aman benden daha fazla bilmesin, aman yeni bir cümle kurmasın, aman yerime geçer, önümü keser... O halde sistem devam etmeli. O halde hendek kazıp "onları" uzak tutmalı. Ve yine o halde vasatların özgüvensizleri ağırlama hali sürüp gitmeli. Peki nedir bu AB'yi tutkuyla arzulama hali? İstisnasız profesyonel hayatın her kesiminde bu çetecilik var. Dahası bu manadaki çetecilik, içinde Sedat Peker ihtiva eden çetecilikten çok daha tehlikeli ve zarar verici. Bir de cennet vatanda belirli bir konuma geldiğinizde her şeyi ama her şeyi bilme, ahkam kesme, bir fikri olma hakkı standart donanım olarak geliyor. Belirli bir konumdan kastımız şöhret olmak. Anadolu Ateşi'nin ateşli bir izleyicisi değilim açıkçası. Ancak jüride Erkan Oğur'un olduğunu duyunca sevindim. Kesinlikle doğru bir isim diye düşündüm ve ahkam kesme hakkımı kullanmak istedim. Erkan Oğur ileri ergenlik çağımın idolüydü. Sadece ben değil, o yıllarda gitara heves etmiş kim varsa Erkan Oğur'a tapınırdı adeta. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nin tamamı Erkan Oğur'a sevdalıydı. Bir şekilde tanışma şansım da olmuştu. Ve bana penasını hediye etmişti. Valide atmadıysa orta çekmecenin dibindeki kutuda duruyordur. Hayatta "nasıl yani" anları vardır. Kafanız basmaz hani, algılayamazsınız. Erkan Oğur gitar çaldığında "nasıl yani" olurduk topyekÇoğumuz gitar çalma fikrini gözden geçirmiştik onun çaldığını gördükten sonra. Eğer Erkan gitar çalıyorsa biz n'apıyoruz diyip konuyu noktalamıştık. Sonra Erkan Oğur'un stili, buluşları dünya literatürüne girdi. Elazığ-Almanya-ABD hattı ve yereli dünyaya entegre edip tarihe geçme başarısı. Ve Cem Ceminay'ın Erkan Oğur'u tanımama ve kafa bulma cüreti. Sonra da Savaş Ay'ın eleştirisine karşı cevaben, "bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp. Benim bu yarışmada önemli bir misyonum var kendimi ezdirmem" açıklaması (11 Ekim 2004 Günaydın). Cem Ceminay'ın misyonu karşısında -o misyon neyse artık- insanlık duygusal anlar yaşamıştır. Buna eminim! Birini tanımama hakkını da normal karşılayabilirim. Ama bi'şeyi merak ediyorum: Madem bu konuda bilgin, kültürün sınırlı, orada ne işin var? "Nasıl yani?" Bir jüri çetesi mi oluştu yoksa? "Bir kere girdin mi bir daha çıkamazsın." Ya da "şöhretim her bi'şeyi zaten bilirim" zihniyeti mi? Cem Ceminay'ı elişi dantel yarışmasında jüride görme dileklerimle.
|