| |
|
|
"Yalaka olmak fobisi"ni yenmek kolaydır!..
Hepimiz biliyoruz. Toplumsal ve hatta kalıtımsal fobilerin çok fazla olduğu bir ülke Türkiye. Bunların, "Bölünme Fobisi", "Şeriat Tehlikesi Fobisi" ve "Sevr Fobisi" gibi örneklerini hepimiz biliyoruz... Ama acaba, fobi üretiminin tam kapasite ile devam ettiğinin de farkında mıyız? Son dönemde dikkatimizi çeken yeni bir fobi de, "Yalaka Olmak Fobisi" diye isimlendirilebilir. Bu nedir? Veya bu fobinin sendromları nelerdir? Diyelim ki ülkenin şu andaki Başbakanı Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Avrupa Birliği yolculuğunda, önceden hiç tahmin edilemeyen bir başarı sağlamış. Yapılamaz denilen reformlar gerçek olmuş. O kadar başarılı bir görüntü vermiş ki, dış dünya onu övmek için adeta yarışa girmiş. Önemli ülkelerin siyasi liderleri Erdoğan hakkında övgü dolu konuşmalar yapmaya, ağırlıklı dergiler onu kapaklarına almaya, uluslararası etkili televizyon kanalları Erdoğan hakkında belgeseller hazırlamaya başlamış. Ama siz Türkiye'de de bir Türk olarak, söz konusu başarıları ve dünyadan gelen olumlu tepkileri görseniz bile, "Yalaka Olmak Fobisi" nedeniyle, yutkunmak, "Ama" ile başlayan cümleler kurmak veya olayı hiç görmemek zorundasınızdır. Bu fobiyi yenmek aslında kolaydır. Rahmetli Kemal Tahir'in çok sık kullandığı tanımlamayla, bu toplumda "Sapı Silikler"e çok fazla önem verirseniz, hiçbir düşüncenizi ve duygunuzu açığa vurmanız mümkün olmaz. Çünkü mesela "Kıbrıs'ta Çözüm" dediğiniz zaman, bunlar sizi ya "Karen Fogg'un Çocuğu", ya da "Vatan Haini" diye damgalarlar. Ben bunları çok gördüğüm için, "Sapı Silik" kavramının ne olduğunu da çok iyi biliyorum. Bunlar mağarada yaşayan, dünyayı ve değişimi izlemek yerine, kendi küçük dünyalarına kendilerini hapseden "Statüko Rantiyeleri"dir. Rahmetli Turgut Özal da, her alanda reformlar yapar ve Türkiye'nin kaderini değiştirirken, bu sapı silikler yine avaz avaz bağırıyorlardı. Bunlardan korkanlar da, "Yalaka" damgası yememek için, Özal reformlarına destek vermek yerine Mesut Yılmaz'ı tuttular, Demirel'e "Baba" diye sarıldılar. Şimdi "Kayıp Yıllar"ın hesabını çıkarmaya çalışıyor bunlar. Özal konvertibiliteyi getirirken "Halk dövize saldırır" diye hezeyan savuranlar da şimdi, ceplerindeki kredi kartlarıyla fink atıp duruyorlar. Tansu Çiller Türkiye'yi Gümrük Birliği'ne sokarken de bunlar, "Batarız" diye bağırdılar ve şimdi de "Gümrük Birliği sayesinde kaliteyi yakaladık, ihracat rekorları kırıyoruz" diye şişinmiyorlar mı? Siz siz olun. Kendinize güvenin, bir avuç sapı silikten korkup, "Yalaka Oluruz Fobisi"ne yakalanmayın. Erdoğan yanlış yapıyorsa eleştirin. Başarılı olduğu zaman "Aferin" de diyebilirseniz, eleştirinizin kökeninde, sapı siliklerdeki gibi saplantıların olmadığı fark edilecektir.
|