Demokratik devrim
Türkiye, 17 Aralık'ta müzakere tarihini aldığı andan itibaren yepyeni bir sürece girecek. Bu Türkiye'nin baştan aşağı değişimiyle noktalanacak bir süreç olacak. Demokratik bir devrim sürecine tanık olacağız. Bu sürecin 10 veya 13 yıl olması önemli değil. Müzakerelerin başlamasıyla Türkiye'nin her geçen yıl bir öncekinden çok daha çağdaş, müreffeh ve demokratik bir ülke olduğunu hep birlikte göreceğiz. 1946'da başlayan ancak son iki yılda AK Parti Hükümeti ile ivme kazanan Avrupa Birliği yolunda artık dönülmez bir noktaya geldik. Türkiye, AB'nin kurallarını uygulamaktan kaçınmadığı sürece, bu yolun bizi götüreceği yer tam üyeliktir. Bu sonuç, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin tam demokrat, çağdaş, kendi ile barışık bir ülke olması anlamına gelecek. Avrupa Birliği, Ankara'nın azmi ve hızı karşısında şaşkına döndü. Ancak Kopenhag'taki kararının sonucu olarak müzakerelerin başlamasına evet demekten başka seçeneği yoktu. O da bunu yaptı. Fakat, sürekli denetim mekanizmasını gündeme getirerek sivil veya asker bürokratik müdahaleler veya siyasi iktidarın yanlışları sonucu Avrupa kültürüne ters bir girişimin önünü baştan kesmiş oldu. Bu Türkiye için bir engel değil, reformların devamı yolunda Brüksel garantisi. Türkiye, Avrupa Birliği hedefinden vazgeçmediği sürece aklıbaşında kimse bu süreci kesintiye uğratacak bir davranışta bulunamaz. AB yolunda laikliğin tehlikeye gireceğinden korkanların da, askeri bir müdahaleden çekinenlerin de güvencesi burada yatıyor. İktidar bugüne kadar çok başarılı bir sınav verdi. Bunu bütün dünya teslim ediyor. Ancak, asıl iş şimdi başlıyor. Başbakan Erdoğan'ın Siirt'te açıkça belirttiği gibi bürokratik direnişin önüne geçilebilmiş değil. Türkiye'nin 10 yıl içinde tam üyelik hedefine ulaşabilmesinin ilk yolu yargının tepeden tırnağa yenilenmesinden, yargıç kalitesinin hızla artırılmasından geçiyor. Hukukla yakından ilgisi olan herkes biliyor ki, ülkemiz gerek adalet mekanizması gerekse adaletin fiili olarak dağıtıldığı mekanlar açısından AB standardının ciddi biçimde uzağındadır. Hükümetin 17 Aralık'tan itibaren bütün enerjisini bu hedefe kilitlemesi gerekmektedir. Bu konuda ulusal bir seferberlik ilan edilmeden yol alınması kolay değildir. Çünkü, son 3 yılda hepimiz açıkça gördük ki, bürokrasi her türlü değişime şiddetle direnmektedir. Avrupa Birliği uyum sürecinde bürokrasinin ciddi bir biçimde eğitimi, reformların ülke yararına olduğuna ikna edilmesi şarttır. Bugünden itibaren atmamız gereken adımlar Anayasa'da değişiklik yapmak, Ceza Yasası'nı yenilemekten daha zorludur. Çünkü, bundan sonraki değişiklikler için sadece AK Parti Grubu'nun ikna olması yetmeyecektir. Verheugen'in dün açıkça söylediği gibi Türkiye müzakerelerin tamamlandığı gün bugünkü Türkiye'den çok farklı bir ülke olacaktır. Bu daha demokratik, daha çağdaş, serbest piyasa ekonomisi içinde işleyen bir sosyal devlet olma hedefidir. O noktaya ulaştıktan sonrasını da o gün düşünürüz.
|