| |
Koşul değil güvence
"Türkiye, Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirdi. Üyelik müzakerelerinin başlatılmasını tavsiye ediyoruz." AB Komisyonu'nun bu iki cümlesinde 40 yılın sabrı, umudu gizli. İki cümledeki 11 sözcükte Özal'dan Erdoğan'a, Yılmaz'dan Çiller'e, Ecevit'e son 17 yılın tüm hükümetlerinin ve parlamentolarının geceli-gündüzlü çabaları yüklü. Bu iki cümle içinde Türk halkının sineye çektiği nice kavga, gerilim, kriz saklı... Ama işte Sisyphe sonunda kayayı tepeye çıkarmayı başardı. 1856 Paris Anlaşması'nın 7'nci maddesindeki "Osmanlı Devleti, Avrupa hukukundan yararlanacaktır" ifadesiyle vurgulanan "Avrupalılık" hakkımız 148 yıl sonra teslim edildi. Bundan böyle Avrupa'nın coğrafi sınırları tartışmaları artık anlam taşımayacak. Hıristiyan kulübü, AB'nin Hıristiyan kökeni söylemleri de. Çünkü Komisyon'un iki cümlesiyle, Avrupa'daki son ama en zorlu duvar da yıkıldı: Önyargı seddi. Gelelim rapordaki artılara ve eksilere...
Korkuluklar korkutmasın Komisyon'un 9 sayfalık tavsiye raporunun açıklanmasından sonra sıcağı sıcağına yapılan yorumlarda, müzakere sürecinde Türkiye'nin önüne çıkarılacak "korkuluklar"ın çokluğundan duyulan düşkırıklıkları dile getirildi. Bu "korkuluklar"ın en önemlisini, "Ucu açık müzakere süreci" diye yorumlanan, "Demokrasi, insan hakları, temel özgürlükler ve hukuk devleti ilkelerinde ciddi ve sürekli ihlaller görülmesi durumunda Komisyon'un AB Konseyi'ne müzakerelerin durdurulmasını tavsiye edeceği" uyarısı oluşturuyor. Biz bu uyarıyı "koşul" değil "güvence" olarak görüyoruz. Siyasilere karşı güvence, Ankara'daki üst düzey görevliden Anadolu'daki memura kadar tüm bürokrasiye karşı güvence... Bundan böyle hiçbir sorumlu siyasetçi, hiçbir bakan, hiçbir hükümet, reform sürecini savsaklayamayacak. Hak ve özgürlükleri daraltma girişiminde bulunamayacak. Bundan böyle hiçbir kamu görevlisi özgürlükleri, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü engelleyici davranışta bulunamayacak. Yapan çıkarsa, sadece görevini ihmal etmiş olmayacak. Türkiye'nin hayati çıkarlarını, hatta geleceğini tehlikeye atmak suçunu işleyecek. AB Komisyonu'nun bu "Demokles Kılıcı", bizi iktidarların siyasi kaygılarla AB sürecinde duraksamalarına, bürokratların da adam sendeciliğine, baskıcı zihniyetine, devleti insanın üstünde tutma alışkanlığına karşı koruyacak. Yine epey tepkiyle karşılanan "İşgücünün serbest dolaşımının sürekli engellenmesi için bir önlem düşünülebilir" tavsiyesine gelince... Daha önce de yazdığımız gibi, nüfusu azalan ve yaşlanan Avrupa'nın Türkiye'nin genç ve dinamik işgücüne ihtiyacı var. Göreceksiniz günü geldiğinde, Türkiye'nin AB'ye gireceği 10-12 yıl sonra, kendiliklerinden bu önlemden vazgeçecekler. Geriye komşularla sorunlara ilişkin göndermeler kalıyor. Kıbrıs'la ilgili "AB üyesi tüm devletlerin katılacağı hükümetlerarası bir konferans çerçevesinde görüşmelerin başlaması" gibi. (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni tanıma fikrine alışmamız ima ediliyor.) Ermenistan'la ilgili, "Müzakere sürecinde Türkiye, komşularıyla ilişkilerini düzeltmeli" önerisi gibi. (Bunda da Ermeni soykırımı konusunun 10-12 yıllık süreçte uzlaşmaya bağlanması iması var.) Onlar da doğal ve kaçınılmaz talepler. Sorunlarını, korkularını, vesveselerini aşamayan bir toplumu kim arasına almak ister ki?
|