İlk tanışmanın unutulmaz şanssızlığı!
Bu "karşılıksız sevda" hikayesi 41 yıl önce başladı. Henüz askeri darbenin ikliminden çıkamamış Türkiye, "demokratik" Avrupa'nın kapısını çaldığında, ülkenin seçilmiş milletvekilleri ve bakanları Kayseri cezaevinde "istirahat"teydi daha. Ancak, Avrupa ile Türkiye'nin "ilk tanışma yanlışlığı ya da şansızlığı" bu değildi aslında. Ona bakarsanız, AB'nin ilk tohumu olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, Almanya'nın katılımıyla, 1951 yılında kurulduğunda, NAZİ kamplarının külleri soğumamıştı daha... Şanssızlık başkaydı. Aynı yıl; yani Ankara Anlaşması'nın imzalandığı 1963 yılında, yani 41 yıl önce, Sirkeci'den kalkan trenler ilk Türk işçi kafilelerini Avrupa'ya taşımaya başladılar. Türkler yığınlar halinde Avrupa'nın çeşitli kentlerine dağıldığında, Avrupa halkları ilk kez "Türkiye" gerçeğiyle tanıştılar. Ya da Türkiye gerçeğini "o" sandılar. Ama aynı zamanda başka bir şey daha oldu. Türkiye'den yığınlar halinde gidenler de ilk kez Avrupa gerçeğiyle "yüz yüze" geldiler. Ya da Avrupa gerçeğini, kendilerine yapılan "muamele"nin terazisinde tarttılar. Türkiye ile Avrupa'nın gerçek anlamda ilk buluşması böyle oldu. Bu buluşma "eşitsiz"ler arasında bir buluşmaydı ve şanssız bir tanışmaydı. Ne Türkiye'nin demokratik reformları, ne insan hakları, ne şu, ne bu... Avrupa-Türkiye ilişkilerinin uzun ve yorucu tarihi, aslında hep bu ilk "yanlış" tanışmanın gölgesinde geçti. Avrupa'nın sokaktaki Avrupalı'sı, Türkiye'yi AB'ye istemezdi. Avrupa'nın sokaktaki Türkiyeli'si de Türkiye'nin AB'ye alınacağına inanmazdı. İstemezdi de... Avrupa tarafında; Türkiye'nin üyeliğinden sonra serbest dolaşım ve göç dalgası korkusunun yaşanıyor olması, bu ilk izlenimlerin eseridir. Sonuçta Türkiye'nin AB kaderini oylayan siyasal liderler, kendi halklarının ve kamuoylarının "direktif"lerinden çıkamazlar. Bu korku ve kamuoyu baskısı ellerini tutmuştur hep. Türkiye tarafında "üyelik için referandum" ihtimaline tepki duyulması da, Avrupa kamuoylarının bu korkusunun bilinmesindendir.
*** Bu açıdan ve açılardan bakıldığında 6 Ekim bir kırılma noktasıdır. Devran değişmektedir. Hiç şüpheniz olmasın ki, bunda "Türkiye'deki Türkiye"nin değişimi kadar, "Avrupa'daki Türkiye"nin değişimi de büyük önem taşımaktadır. İlk tanışmanın dayanılmaz şansızlığının kırıldığı noktadayız yani...
|