"Çağdaşlık sözünde durmaktır..."
Doğu ve batının birleşmesinin yıldönümü dolayısıyla Almanya Ankara Büyükelçiliği'nde verilen resepsiyonun tek konusu var: AB Komisyonu'nun bugün açıklanacak olan İlerleme Raporu... Birçok ülkenin büyükelçisi, AB Komisyonu'nun şartlı müzakere önerecek olmasını ve Fransa'nın tutumunu eleştiriyor. Avusturya Büyükelçisi Marius Calligaris, Devlet Bakanı Beşir Atalay ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın yanına gelerek Türkçe olarak şunları söylüyor: "Kaygı duymanıza gerek yok, ben biliyorum her şey iyi, mükemmel olacak..." Ancak hem hükümet, hem de AKP kurmayları aynı görüşü taşımıyor. Atalay, her zamanki temkinli ifadesiyle şöyle karşılık veriyor: "İlerleme Raporu bir çıksın görelim, ondan sonra konuşalım..." AB Komisyonu'ndan, televizyonlardan, parti ve Dışişleri Bakanlığı'ndan gelen haberler karşısında hükümetteki burukluk, sohbete de yansıyor. AKP'nin dışişlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli, bazı gelişmelere tepki koysa da sakinlikle karşılama taraftarı olduğunu vurguluyor. "Önemli bir tünelden geçiyoruz, eğer yolun sonunda farklı bir ışık görürsek, geri dönme şansımız var" diyor. Fransa'daki iç politik gelişmelere Türkiye'nin daha fazla alet edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor. Bununla birlikte, 10 yıl sonra yapılacak bir referandumun hesabına bugünden takılmamak gerektiğini de vurguluyor. Önemli olanın müzakerelerin bir an önce başlaması olduğunu belirtiyor. Bir anlamda "kervan göç yolunda düzülür" bakışını getiriyor.
Uyum bozukluğu Sohbete Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek de katılıyor. Çiçek, Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri'ni tamamen yerine getirdiğini anımsatıp şu soruyu yöneltiyor: "Kriterler yerine gelince müzakereler kesintisiz hemen başlar diyen AB'nin kendisi değil miydi?" Adalet Bakanlığı olarak kriterlerin yerine getirilmesi için gösterdikleri çabalara dikkat çekip ekliyor: "AB ile aramızda bir uyumsal bozukluk var. Biz onu, o bizi anlamakta zorlanıyor. Ama, bunun kaynağı biz değiliz. Çünkü ne gerekiyorsa yaptık..." Çiçek ardından soruyor: "Şimdi iki açıdan da bakılabilir; biz bunları kendimiz için mi yaptık ve yapmaya devam edeceğiz, yoksa AB için mi yaptık?" Bizlerden bir yanıt gelmeyince şöyle devam ediyor: "Eğer AB bu tavrını devam ettirirse o zaman biz de kendi yolumuza devam ederiz. AB olmadı diye bunlardan vazgeçecek halimiz yok ya..."
Çağdaşlığın ölçütü Bu sözlerine rağmen Çiçek, yine de AB'ye ve Fransa'ya tepkisini koyuyor: "AB, zinanın çağdaş olmadığını söylüyordu, acaba sözünde durmamak da çağdaşlık mı değil mi, bir de onu açıklasınlar... " Yasaların çıkmış olmasına rağmen, uygulamada bazı aksaklıkların olduğu gerekçesiyle Türkiye'nin müzakere sürecinde izlemeye alınmasına ilişkin haberlere Çiçek'in tepkisi de aynı şekilde oluyor: "Adalet Bakanlığı olarak ben şu iddiamı ortaya koyuyorum. Çıkan yasaların yargıdaki uygulamalarında bir tek aksaklık söz konusu olmadı. İki yıldır TCK 312'den yargılanan bir tek kişi yok..." Çiçek'in tepkisi AB'nin Türkiye'yi cesaretlendireceği yerde, şevkini kırıcı bir tavır içinde hareket etmesinden kaynaklanıyor. Tüm bunlara rağmen, önemli olanın müzakerelerin başlaması olduğunu da kabul ediyor. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun ön görüşmelerine katılmak üzere TBMM Adalet Komisyonu'na doğru yola koyuluyor. Her ne kadar geçmişte başka ülkelere de uygulansa, son olarak Romanya için bir yıllık süre uzatımına gidilmesi yönünde karar alınsa da müzakerelerin izlemeye dayalı olması hükümette kaşların çatılmasına neden oluyor. Buna rağmen sorunların 17 Aralık'taki AB zirvesine kadar giderilmesi için hükümet yoğun bir atak yapma kararlılığında. Özellikle, 26 Ekim'de Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Almanya Başbakanı Schröder ile Air-Bus alımı için yapılacak imza törenindeki buluşmasında bir yumuşama sağlayacağı beklentisi yüksek. Bazı pürüzlerin olmasına rağmen, 1999'daki AB Helsinki Zirvesi'nden bugüne geçen beş yılda Türkiye'nin kat ettiği mesafe görülüyor. Geleceğin teminatı da bu geçmiş 5 yılda yapılanlar oluyor.
|