Kurallı hayat
Sermaye yetersizliği, kültür birikimsizliği, göçebe toplum olma özelliği... Hangisini kabul ederseniz edin, varacağınız bir tek sonuç var. Bizler kurallar içinde yaşamayı pek sevmiyoruz. Kırmızı ışıkta durmamaktan yasak yere parka, kaçak inşaattan çevrenin katline, işimizi gördürmek için rüşvet vermeye meyletmeye, arabanın sigara tablasını yola boşaltmaktan kaldırımlara tükürmeye kadar... Bu kuralsızlıklar silsilesi bizi Avrupa Birliği'nden uzaklaştıran gerçek aslında. Bunlar için özel bir Kopenhag Kriterleri de yok. Ev yapanlara dış cephesini sıvatıp boyatma şartını hangi Avrupalı düşünebilir ki? Yarın açıklanacak Türkiye Raporu'nun ardından 17 Aralık'ta Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başlayacağız. Avrupa Birliği'nin denetimi Demokles'in kılıcı gibi başımızda sallanacak. İyi ki de öyle olacak. Çünkü hiçbirimiz açıkça itiraf etmesek de, içten içe biliyoruz ki, zorlayıcı bir denetim olmadığında hepimiz kaytarmaya yatkınız. Avrupa Birliği de bunu gördüğü için müzakereleri her aksaklıkta durdurma yetkisini elinde tutuyor. Onlara fazla kızma şansımız da yok. Türkiye'nin ağırlıklı bir çoğunluğu çağdaş yaşam koşullarına ulaşmak için Avrupa Birliği üyeliğini destekliyor. Bu tıpkı bir golf kulübüne üye olmak gibi bir şey. Golf öğrenmek, ona uygun giysi almak, kulübün kurallarına uygun davranış biçimlerine geçmek gerekiyor. Önümüzdeki 10 yıl bu kurallarla yaşamayı öğrenme süreci olacak. Türkiye, 70 milyonluk dev bir okula dönüşecek. Rüşvet vermenin ayıp olduğunu bu süreçte öğreneceğiz. Kırmızı ışıkta geçmenin yasak ve tehlikeli olduğunu da. Herkes sıradayken sıra dışından iş yaptırmaya çalışmanın kabul edilmez olduğunu da. Modern toplum yaşamının kurallarını öğrenip onlara uygun yaşamaya başladığımız gün kendi geleceğimizle ilgili kararı daha bir güvenle vereceğiz. Çevrenin korunmasından balıkçılığa, ulaşımdan inşaata kadar hemen her alanda Avrupa standartlarına uymaya başlayacağız. Bu 10 yıl ve üyelik alırsak daha sonrasında Brüksel, Ankara'dan daha büyük önem taşıyacak hayatımızda. Günlük hayatımızı yakından ilgilendiren kararların çoğu orada alınacak çünkü. O yüzden bizler Brüksel'de Ankara'da olduğu gibi bürolar oluşturacağız. Osmanlı reformlarıyla yönümüzü çevirdiğimiz Batı ile ilişkilerde yepyeni bir döneme giriyoruz. Bugün yaşadıklarımız umut günleri. Yeni kurallar geliştikçe toplumda bunun tepkisi de oluşacak elbette. Dine, geleneğe, ulusçuluğa daha fazla sarılanlar çıkacak. Ummadığımız gerilimler yaşayacağız. Sonuçta barış içinde komşuluk ilişkilerinin geliştirildiği, savaşın yerini diyaloğun aldığı, kültürün sermaye kadar önemsendiği bir birliği hedefliyoruz. Bu yeni dönemde Avrupa Birliği taraftarlarına bugüne kadar olduğundan çok daha fazla iş düşecek. Kurallara uygun yaşamaktan hoşlanmayanlar, bu çabalara sürekli çelme takmaya çalışacak. Ama sonucunda çocuklarımız daha sağlıklı, daha kurallı, daha yaşanır bir ortamda büyümenin keyfini çıkaracaklar. Böyle bir hedef de her türlü sıkıntıyı katlanır kılıyor zaten.
|