| |
Referandumdan korkmayalım
Floransa'daki Avrupa Enstitüsü Başkanı Yves Meny'nin 17 Aralık'taki AB zirvesiyle ilgili değerlendirmesini okurken gülmekten kendimizi alamadık. Şöyle diyor: "Avrupa liderleri ayaklarını sürüyerek ve homurdanarak da olsa, Türkiye ile müzakerelerin açılması kararını alacaklar. Çünkü hayır yanıtının bugün getireceği bedelin, evet kararının 10-15 yıl sonra ortaya çıkacak faturasından çok daha yüksek olduğunu biliyorlar." AB liderleri ve Verheugen, şu sıralar "hayır"ın bedelinden kurtulmak için müzakerelere yeşil ışık yakarken, bir yandan da 10-15 yıl sonrasının faturasını hafifletmek için "son dakika" sürprizleri arayışındalar. Örneğin, müzakere sürecinde inisiyatifi yalnızca AB Komisyonu'na bırakmamak, üye ülkelerin hükümetlerine de görüşmelere müdahale etme, durdurma yetkisi vermek gibi. Türk işgücünün serbest dolaşımını sürekli yasaklamak gibi. Son sözü referandumla halka bırakmak gibi...
Kim "hayır" diyebilir? Olsun. Hiçbirinden korkmayalım. Özellikle de en büyük silah ya da güvence gözüyle baktıkları referandumdan. Çünkü: Müzakere süreci sonunda AB'nin tüm kriterlerini içselleştirmiş, tüm standartlarını yakalamış, üyeliğe "ehil" olduğu hukuken onaylanmış Türkiye'ye "hayır" denemez. Yıkım olur. Ya da Fransız Sosyalist Partisi'nin ağır toplarından Pierre Moskovici'nin ifadesiyle, "Türk halkı ile referandumda hayır diyecek halkı karşı karşıya getirmek olur." O dönemde hiçbir siyasetçi bunun vebalini üstlenemez. Türkiye, İslam coğrafyasında demokrasi dinamiklerinin harekete geçmesinde esin kaynağı olursa, referandumda aklı başında hiçbir politikacı "hayır" kampanyasına cesaret edemez. Ayrıca o tarihte, Türkiye'nin performansı ve dinamizmi AB'yi bizim onu istediğimizden de arzulu bir noktaya getirebilir. Bugün nasıl Türkiye'nin üyeliğini referanduma götürmenin yolları aranıyorsa, o zaman da -halklarına güvenmezlerse- referandumdan vazgeçme arayışlarına yöneltebilir. Ve nihayet 10 yıl sonrasını bugünden kestirmek mümkün mü? Siyasal, ekonomik ve stratejik konjonktürler Türkiye'yi öylesine vazgeçilmez yapabilir ki, referandum koşulunu kaldırmak için AB'de bağlayıcı hukuki düzenlemelere bile gidebilir. Örneğin AB Parlamentosu'nun kararıyla referandum yolunu kapatılabilir.
IMF'den al haberi Sergilediğimiz bu özgüven boşuna değil. Bir bildiğimiz var: IMF'nin geçen hafta açıklanan "Nüfus hareketlerinin küresel ekonomiye etkileri" raporunda şöyle deniyor: "Gelişmiş ülkelerde bugün 606 milyon olan 60 yaş üstü nüfus 2050'de üçe katlanarak 1.9 milyar kişiye ulaşacak. Gelişmiş ülkeler 2050'de bugünkü zenginlik düzeyini korumak istiyorlarsa, hem emeklilik sistemini yeniden yapılandırmak, hem de göçmen işçi sayısını nüfuslarının en az yüzde 30'una çıkarmak zorundalar. Ve harekete geçmeleri için önlerinde uzun zaman yok. Özellikle Fransa ve Almanya için son tren 2015'te kalkacak." 2015? Rastlantıya bakın; Türkiye'nin AB üyeliği için öngörülen tarih! Yani o yıllarda nüfusunun neredeyse yarısını yaşlıların oluşturacağı Fransa ve Almanya'nın şiddetle milyonlarca gence ihtiyaçları olacak. Avrupa'da Türkiye dışında kimde var o genç ve dinamik nüfus? O nedenle çelmelerden de, referandum tuzaklarından da korkmayalım. Güç bizde.
|