Yöneten akıl, demokratik zihniyet ve insan hakları
Dünkü yazımızda değindiğimiz "İnsan haklarında yeni taktikler" sempozyumunun Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin aktif desteği ile gerçekleşmesinin sembolik ve fiili anlamı, Türkiye'nin yaşadığı değişimin pozitif etkilerini göstermesi bakımından önemlidir. Hükümetin insan hakları mücadelesinin bir "parçası" olması "ayrıksı" bir durumdur. Türkiye'nin "yöneten akıl" ve "demokratik zihniyet" arasında kurduğu ilişkiyi göstermesi açısından kayıt altına alınmalıdır. Nitekim Başbakan Erdoğan sempozyumun kapanış konuşmasını yaparken, "Türkiye'de insan hakları konusunu siyasetin stratejik ve taktik parçası haline getirmeyi önemseyen bir Hükümetin Başbakanı olarak, bu kadar değerli bir toplantının ülkemde yapılmasını bir 'demokratik onur' olarak kayda geçiriyorum. Bu nedenle, insan olma şerefine yakışan en değerli bir alanda çaba sarf eden sizlere, 'kendi evinize' hoşgeldiniz diyorum" dedi.
*** İnsan hakları konusunun "siyasetin stratejik ve taktik bir parçası" olarak ele alınması yeni bir yaklaşımdır. "Hükümet erki" ile "insan hakları öğretisi" arasındaki bilinen "mesafeli" yaklaşımın ötesinde, Hükümet erki ile insan hakları mücadelesinin aynı düzlemde ele alınması demektir. Nitekim Başbakan Erdoğan'ın, "...artık insanlığın geldiği bu aşamada, insan oluşumuzun kültürel, sosyal ve siyasal "genetik kodu" insan hakları kavramıdır," yaklaşımını dile getirmesi, siyasi zihniyetin temeline insan haklarının yerleştirilmesi açısından yeni bir yaklaşımın ipucudur. Bu, insan hakları mücadelesinin global gündeminin siyasi alana tercüme edilmesidir. Başbakan Erdoğan'ın siyaset yapma biçimlerinin temeline insan hakları hassasiyetinin yerleşmesine vurgu yaparak, "Bu da insan hakları kavramını bir "erdem" ve "en yüksek insanlık değeri" olarak ele aldığı gibi aynı zamanda siyasi bir işlev haline de getirmektedir. Artık "demokratik erdem"e değer veren hiçbir toplumda, hiçbir siyasetçi, "siyasi ajanda"sının en başına insan haklarını yerleştirmeden siyaset yapamaz," demesi, siyasetle insan hakları arasındaki ilişkiyi insan hakları lehine formülleştirmek demektir.
*** Geçmişte anayasalarda "devlet insan haklarına dayalı bir devlettir" ya da "devlet insan haklarına saygılı bir devlettir" gibi temel paradigma farklarıyla ele alınması söz konusu olmuş bir kavramın, bugün "siyasi ajandanın başlığı" olarak değerlendirilmesi kuşkusuz Türkiye'nin demokratik bir cumhuriyet olarak ulaştığı bilinci ifade etmektedir. Bu konudaki kararlılık, dünyanın gelişmiş demokratik devletlerinin şu zaman diliminde "özgürlük mü, güvenlik mi?" ikilemi içinde yaşadıkları bocalamalara prim vermeyen bir düzeydedir: "Terörle ya da insanlığın başındaki başka tehditlerle mücadele ederken, insan hakları dairesi dışına çıkmamak, hukuk devletini diktatörlükten ayıran temel çizgidir."
*** Türkiye, "yöneten akıl" ve "demokratik zihniyet" arasındaki ilişkileri doğru orantılı ve güçlü bir biçimde kurduğu oranda, inanılmaz bir ivmeyi her alanda yakalamaktadır. Bu, Türkiye'yi ekonomik ve siyasal olduğu kadar "kültürel" ve "değersel" bir cazibe merkezi haline de getirmektedir. NATO toplantısına da, "insan haklarında yeni taktikler" sempozyumuna da "ev sahipliği" yapan bir Türkiye, dünyanın önünde gerçek bir model olarak durmaktadır.
|