| |
Derdini söylemeyene derman yok amma!..
Aşağıya alıntı yapacağım mektup sizi yadırgatabilir. İsterseniz önce okuyup sonra üzerinde tartışma açalım. "İyi günler, iyi çalışmalar... Geyiği, boş lafı bırakıp İstiklal Caddesi'nde gece yarısı görev yapan ya da yaptıklarını sanan Çevik Kuvvet polislerinin durumundan bahsetmek istiyorum.
İnsanlara bakıp, eğlenirken!.. 02.10.2004 Cumartesi gecesi arkadaşımla motosikletlerimizle beraber Taksim'e gittik. Motorla gezerken alkol alamadığımız için bara ya da club tarzı yerlere girmedik. Zaten amacımız motorla gezmekti. Taksim'de Kemancı Bar'ın önünde beklerken yağmur başladı. Biz de ara sokaktan İstiklal Caddesi'ne doğru indik, yağmur almayan bir yere motorları çekip yağmurun dinmesini beklemeye başladık. Soho adlı barın olduğu sokakta yağmur çiseledi. Biz de İstiklal Caddesi'ndeki aşırı kalabalığa ve eğlenen insanlara bakıp, geyik yapıp yağmurun dinmesini bekledik. O arada çok sayıda otomatik tüfekli 3-5 kişilik grup halinde gezen Çevik Kuvvet polisleri dikkatimizi çekti. Arkadaşımla birbirimize; "Bak ne güzel. Gecenin ikisi olmasına rağmen polis görev yapıyor" dedik. Hatta o arada üçlü grup Çevik Kuvvet'le muhabbet falan da ettik. Onlar gittiler, biz durmaya devam ettik.
Peki amacımız neymiş?.. Bu sefer beşli bir Çevik Kuvvet grubu geldi ve en ateşlisi; "Ben size burada durmayacaksınız demedim mi? Hâlâ ne bekliyorsunuz?'' dedi. Biz tabii şaşkın şaşkın; "Yoo bize söylemedin. Zaten yeni geldik biz buraya. Yağmurun dinmesini bekliyoruz. Dindiği zaman gideceğiz'' dedik. Fakat bu çevik arkadaş; "Bir daha uyarmayacağım ve beş dakika sonra geldiğimde burada görmeyeceğim sizi. Ben sizin ne amaçla burada durduğunuzu biliyorum'' deyip gitti. Biz ne amaçla durduğumuzu kendi aramızda çözmeye çalışırken bu çevik grup yine geldi. İstiklal Caddesi'ni olağanüstü hal bölgesi ilan ettiğinden dolayı olsa gerek; "Siz hâlâ burada mısınız, ben size gidin demedim mi?'' dedi. Ben de; "Yağmurun durmadığını ve yola çıkamayacağımızı söyledim.'' "Neden burada duramayacağımızı" sordum. "Sen devleti mi sorguluyorsun lan" dedi en ateşlisi. Ben de; "Ne alaka bana burada durmak yasak diyorsan sebebini de söylemelisin'' dedim..
"Kızlara sarkıyormuşuz" Bu çevik arkadaş tekrar; "Ben sizin ne amaçla durduğunuzu biliyorum'' dedi. Zaten çözemediğimiz bu kelimenin açılımını sorduk. "Ne amaçla bekliyormuşuz'' diye... "Siz burada kızlara sarkıyorsunuz, sonra da motora atıp götürüyorsunuz'' dedi!.. Koskoca İstiklal Caddesi'nin namus bekçisi çevik arkadaşa bu konunun onu ancak bir şikâyet olursa ilgilendireceğini anlatmaya çalışırken, 5 kişi olan çevik grup, 8 kişi oldu ve daha heyecanlı bir çevik arkadaş; "Bağırmadan konuş lan lavuk!" deyip, tartaklamaya başladı. Ben bir konuşuyorum, onlar 8 bağırıyor. Eee tabii ben de etten kemikten ve gerekli sinir sisteminden yaratılmış bir Türk genciyim.
"Kafamı patlatacakmış!.." Daha sonra ansızın biri kolumdan tutup, beni ara sokağa götürmeye başladı. "Burası İstiklal oğlum, kafanı gözünü patlattırma lan bana. Kalabalık olmayacaktı da seni bir güzel dövecektik'' gibisinden laflar ederken, ben telefonumu çıkardım ve avukatımı aramaya çalıştım. Ona da mani olmaya çalıştılar. Karakola götüreceklerini söylediler. "Hangi karakol?" dediğimde ise; "Gidince öğrenirsin'' dediler. Tabii avukat bey falan diye konuşunca beni kolumdan ittiren çevik bir anda kolumu bırakıp geri planda yürümeye başladı... Epey bir yürüdükten sonra herhalde onlardan kıdemli bir Çevik Kuvvet polisinin yanına gelmiştik. Arkama baktığımda 8 tane Çevik Kuvvet'ten sadece 3'ü kalmıştı. Biz aklı başında çevik arkadaşa derdimizi anlattık. O da ehliyetimi ve ruhsatımı alıp heyecanlı çevik arkadaşa verip, "Trafik polisine götürmesini ve ceza yazdırmasını" söyledi.
Çevik Kuvvet mahcup olmasın Arada itilip kakılmamız da kampanya eşantiyonu olarak yanımıza kâr kaldı... Komik olan kısım da bizi trafik polisine götürdüler ve ceza kesmesini söylediler. Trafik polisi bunların yanında ultra mantıklı bi adam çıktı ve "Neden ceza yazacağım ki ben şimdi size. Ama yazmam da gerekiyor. Çünkü bunlar rencide olmasın" dedi ve bize 80'er milyon ceza yazdı. "Yanlış yere park etmek"ten.
Esas suç bizde sanırım İstiklal Caddesi'nde egosu tatmin olmamış bir Çevik Kuvvet polisinin ezikliği yüzünden bunları yaşadık. Tam o sırada avukatım aradı ve; "İstiyorsam şikâyetçi olabileceğimi, yapılanların ciddi bir suç olduğunu" söyledi. Ama biz 80 milyon cezayı cebimize koymuşuz, rahatlamışız, gazımız alınmış bir kere. Şimdi bundan davacı ol, mahkemeyle uğraş... Klasik Türk davranışıyla; "boş ver" diyoruz. Esas suç bizde sanırım... Benim sizden ricam; "İstiklal Caddesi OHAL bölgesi midir? Otomatik tüfekli bölük büyüklüğündeki Çevik Kuvvet Birimi'nin görevi; 24 saat hareketin, insanın eksik olmadığı İstiklal Caddesi'nde vatandaşın rahat eğlenmesini, gezmesini sağlamak mı, yoksa rahat gezen ya da eğlenen vatandaşın rahatsız olmasını sağlamak mı?" sorularını sormanızdır." Burak EFE
Bu yazılanların değerlendirmesini herkes kendi kendine ya da kendi arasında yapar elbet. Alınan, gocunan, kızan, bozulan, şaşıran ve daha nice tepki veren olur. Benim sorum ve sorunum bu mektubu yazan arkadaşla ilgili. Sevgili kardeşim. Başına gelenler üzücü ve istenmedik şeyler. Ama sana soruyorum. Bak ben seni ve yazdıklarını ciddiye alıp buradan yayınladım. Peki sen kendi derdini, tasanı daha doğrusu bizzat kendini ne kadar ciddiye alıyorsun acaba? Derdini yaymak, paylaşmak için bile olsa yazdığın şu satırlar nasıl özensiz, düzensiz, gayrı ciddi bir biçimde. O hareketleri yaptılar dediğin polislere de yakışmadı, senin kullandığın üslup da. Haydi kal sağlıcakla...
|