|
|
|
|
|
|
Kutsal olmayan şiddet
Filistinliler'in ikinci intifadası bundan dört yıl önce başladı. O günden beri dehşet verici bir şiddet sarmalıyla süren başkaldırının ve bunu bastırmaya yönelik askeri operasyonların sonucunda ölenlerin sayısı neredeyse 4 bin 500'ü buldu. Yaklaşık her İsrailli'ye karşı üç Filistinli öldürüldü. Filistin tarafında ölenlerin 621'i İsrail tarafında ölenlerin 110'u 17 yaşından küçük. İsrail ordusunun çoluk çocuğun yaşadığını bildiği binalara göderdiği tonluk bombaların, gösteri yapanların üzerine açılan ateşin ve Filistinliler'in intihar saldırılarının ortaya koyduğu görüntüler ise cehennemlikti. 2002 yılı ilkbaharında İsrail çekildiği toprakları yeniden işgal etti. O günden beri işgalin yoğunluğu arttı. Filistinliler'in içinde bulunduğu işsizlik, açlığa kadar varan yoksulluk göçü hızlandırdı. Bu arada binlerce Filistinli İsrail hapishanelerinde bazen sorgusuz sualsiz, gayrı insani koşullarda ve işkence de görerek tutuluyor. Geçen ay bunlardan önemli bir bölümü açlık grevine başladı. İkinci İntifada'nın görünürdeki başlangıç nedeni, dönemin muhalefet lideri Ariel Şaron'un yanında bini aşkın güvenlik görevlisiyle Haram-ı Şerif'e gitmesiydi. Bir gün sonraki cuma namazında çıkan olaylar ve 6 Filistinli'nin öldürülmesiyle cinnet patladı. İsrailliler'e göre Arafat, bu ziyareti bahane ederek İntifada'yı başlatmış, güvenilmez olduğunu kanıtlamış, İsrail devletinin varlığını asla içine sindirmediğini göstermişti. Zaten daha iki ay önce Camp David'de İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın cömert teklifini reddetmiş olması da yeterince açıklayıcıydı.
Barış hareketi komada O zamandan beri yazılıp çizilenler ve süren tartışmalar bu yargının doğru olmadığına işaret ediyor. Arafat'a sunulan planın çok da matah olmadığı henüz İntifada'nın başlarında müzakerelerin devam etmesiyle anlaşılmıştı. Bunun ötesinde Arafat'ın olayları başlattığı da doğru değildi. Patlayan şiddet, işgalin koşullarının yarattığı öfke ve Oslo sürecinden bir şey çıkmayacağına dair yaygın inancın sonucuydu. Ancak Arafat şiddeti engellemek için de bir şey yapmadı. Kendi kavruk ve çürümüş çevresiyle Filistinliler'in canı üzerinden siyaseti sürdürdü. Bu tavrı halkına hayli pahalıya mal oldu. İsrail'de intihar saldırılarının yarattığı dehşetle şiddetten başka dil öğrenmemiş Şaron'un toplumsal desteği arttı. Barış hareketi ölmediyse bile derin bir komaya girdi. Müzakere yoluyla barış arayışı çıkmaz yol gibi görüldü. İsrail ordusu elindeki tüm araçlarla Filstinliler'in üzerine gitti. Hamas ve Cihad'ın siyasi liderleri bulundukları yerlerde öldürüldüler. Devlet terörü Filistin terörizminin çivisi oldu. Bu arada inşası başlayan duvar Filistinliler'in İsrail içinde eylem yapma imkanlarını kısıtladı. Şiddetin Filistinliler'e siyasi getirisinin olmadığı anlaşıldı. Oluşan iklimde İsrail'in dinci-milliyetçileri dişlerini göstermeye başladı. İşgal altındaki topraklardan çekilmenin ihanet olduğunu söyleyerek, işi Şaron'u Gazze'den çekilme planı nedeniyle ölümle tehdit etmeye kadar götürdüler. Ne var ki tüm bu şiddet, baskı ve ezici askeri güç İsrail'in temel meselesini halletmiyor. Mesele kendi başına terörizm de değil. İşgal bitmeden İsrail barışa kavuşamaz. Son tahlilde ne duvar ne de hep daha fazla şiddet veya Arafat'ın da öldürülmesi İsrail'in varoluş sorununu çözebilir. Üç buçuk milyon Filistinli'nin işgal altında ezilmeleri bitmeden ne kutsal topraklarda yaşayanlar, ne bölge ne de dünya huzur yüzü görmeyi umabilir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|