İdeolojik konfeksiyon değil, sentez
"Değişim," kendine ait özellikleri korumanın da tek yoludur, dünyanın yeni şartlarına ayak uydurmak için gereken donanımları edinmenin de tek yolu... Bu yüzden değişmeden ayakta kalabilebilmek mümkün değil. Değişim korkusu, dünyayı bilmemekten ileri gelir. Dünyayı yeterince bilmeyince neden değişim gerektiği de tam olarak anlaşılamaz. Bu nedenle değişimden bahsetmenin gereksiz bir "kendinden vazgeçme" olduğu düşünülür. Oysa dünya "kendisi kalabilmek" için değişmeye çalışan ve ancak değiştiği oranda "kendisi kalabilen" binlerce örnekle doludur. Bizdeki değişim korkusu "kendisi olmak"la "dünyalı olmak" arasındaki "denge"nin yeterince anlaşılamamasından ileri gelir. "Kendisi olmak"la "dünyalı olmak" aslında birbirinden kategorik olarak ayrılabilecek şeyler değildir. Birisi için öteki mutlaka gerekir. Fakat "kendisi olmak" adına dünyaya sırt dönmek ya da "dünyalı olmak" adına kendi yerli kültürel duruşunu "derinleştirmekten" geri durmak doğru olmayan savrulmalardır. "Dünyalı olmak" yerli bir derinliğe sahip değilse temeli olmayan bir yapıya dönüşür. "Kendisi olmak" da dünyalı olmanın donanımlarından yoksunsa, sadece temelden ibaret, duvarları ve odaları olmayan bir yapı demektir. Bu nedenle "gerçek bir değişim" toplumun "kendisi olma" talebiyle "dünyalı olma" hedefi arasında paralellikler kurarak yolunda ilerler
*** Dünyanın çeşitli yerlerindeki parlak değişim stratejilerine bakıldığında, bunların toplumun "kendisi olma" talebiyle, "dünyalı olma" hedefi arasında doğru "sentez"in kurulmasıyla gerçekleştiği görülür. Bu değişim projelerinin öncüleri kendi fikirleri ya da dünya görüşleri ne olursa olsun, bu "denge"yi kurmayı değişimin olmazsa olmaz koşulu saymışlardır. Bu nedenle bir "toplumsal mühendislik" gibi görülen "değişim" aslında son derece doğal yollarla gerçekleşen ve toplumun en doğal dinamiklerine başvurularak kurulan bir siyaset tarzıdır. Aksi halde ortaya gerçek, kalıcı, sahici ve dinamik bir değişim dalgası çık(a)maz. Toplumun kendisi olarak kalma arzusu daha çok "muhafazakar" düşüncenin kodları içinde barınır. Dünyalı olma arzusu ise "liberal" dinamikler tarafından taşınır. Toplum yararına gerçek bir değişim arayışı içinde olanlar, değişimin bu vurguların "sentezi" olarak gerçekleşmesi gerektiğini bilirler. Türkiye ne tek başına muhafazakarlıkla ne de tek başına liberallikle açıklanacak bir ülke değildir. Toplum da kendi taleplerinin sadece bunlardan birinin mutlak çerçevesi içinde taşınmasını arzu etmemektedir. Hatta toplum açısından bu ya da başka ideolojilerin kalıpları içinde ifade bulmak istenmeyen bir durumdur. Bunun yerine bu düşünce akımlarının temsil ettikleri dinamiklerin bir "sentez"ini her dönemde farklı bir iradeyle kurmaktadır toplum. Bu sebeple topluma "ideolojik konfeksiyon"a dayanan bir elbise giydirmeye çalışan her çaba başarısız olmuştur. Bunun yerine toplumun değişim taleplerini belli bir sentez içinde tanımlamaya ve taşımaya çalışan hareketler toplumla barışık ve güçlü bir değişim dalgası yaratmayı başarmışlardır. Toplumun "ideolojik konfeksiyon"a dayanan elbiseleri reddetmesi ve kendi tarzını kendi yaratması, ardından bunu ileri bir vizyona dönüştüren değişim hareketlerine destek vermesi en büyük şanstır.
|