|
|
Ustaların çığlığı...
Şimdi dilden dile atlıyoruz! Hafta içinde çok önemli ve gerekli bir basın toplantısı vardı. Aslında "basın toplantısı"ndan öte, "konu"ya ilişkin söz söylemeyi en çok hak eden, arşivleri, dilimize dair sonsuz öneriyle yüklü, gelip geçen "Türkçe katliamı"yla ilgili yürekleri kırgınlık dolu üç ustanın, Gülgün Feyman'ın, Bülent Özveren'in, Attilâ Sarıkayalı'nın, bir çığlığı ve öfkesi desek daha doğru olur! Meslektaşlarının ve genç muhabirlerin karşsına öylesine ve birdenbire çıkıverdiler. Ve kendi ifadeleriyle, hiçbir kişi ve kuruluşun yanında olmadan, maddi çıkarlar gözetmeden, sadece ve sadece, Türk diline, konuşma sanatına ve onun geleceğine küçücük de olsa bir katkıda bulunabilmek, dilimizin düzgün, anlaşlabilir ve doğru kullanılmasını sağlayabilmek adına biraraya geldiklerini söyleyip, hazırladıkları manifestoyu aktardılar. Dilimize dair işlenen günahlardan, kirli akan bir ırmaktan sözettiler.. Pek çoğumuzun farkında olduğu ama ne durdurmaya çalıştığımız, ne de durdurulabilen bir ırmaktan.. Muhteşem örnekler de verdiler Özellikle ekrandaki dil yanlışlarından, gençli- ğin olumsuz etkilenmesinden, dizilerde mizah adına girilen tehlikeli sulardan, dilimize yerleşen yabancı kelimelerden ve mantığın zorlandığı durumlardan. Mesela, "kârımızı paylaşalım"ın, nasıl "karımızı paylaşalım"a, "banyo yapma"nın, nasıl "banyo alma"ya, taksiye binmenin, nasıl "taksi alma"ya dönüştüğüne üzülerek dikkat çektiler. Ve yarı şaka, yarı ciddi bir iki soru çıtlattılar.. "Müşteri"lerin, "alıcı"ların bir kılığı mı var Allah aşkına?. Ey ahali, havadan sudan konuşmak, ne zaman geyik muhabbeti oldu? O manifestoyu gözüm kapalı imzalıyorum...
|