Borç yükünü istikrar hafifletiyor
Başbakan Tayyip Erdoğan'ı dinlerken şaşırıyorum. Hükümetler elbette olumlu ekonomik gelişmeleri vurgulayacak ve başarılarıyla övünecek. Bu onların hakkı. Erdoğan'ın pazar günü Malatya'da yaptığı konuşmaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Malatya Organize Sanayi Bölgesi'nde bazı tesislerin açılışı ve bazı yatırımların da temel atma töreni var. 37.6 milyon dolarlık yatırım bedeli olan 19 tesis açılıyor. 1.270 kişi iş sahibi olmuş. 38 firma da 50 milyon dolarlık yeni yatırımın temelini atıyor. 4 bin kişiye iş verecekler. Her şey iyi güzel. Yatırım size küçük gelebilir. Ama 25 bin işsizi olan Malatya için önemli bir gelişme. Anladığım kadarıyla Başbakan biraz mahcup. "Keşke daha çok yatırım yapılabilse" havasında. Bu nedenden olsa gerek Erdoğan, borç yüküne dikkat çekerek şunları söyledi: Ah sevgili vatandaşım, geçen yıl faize ne kadar para ödedik biliyor musunuz? 42 milyar dolar. Bu paranın yarısı bizde kalsa, bu ülke nereden nereye gelirdi. Ama bu borcu kucağımızda bulduk. Şimdi bu borcu azaltıyoruz." Tayyip Erdoğan'ın konuşmasında yanlış ve doğrular bir aradaydı. Doğru, iç borç yükü çok ağır. Yanlış, borçlar azalmıyor, artıyor. Sadece Türk ekonomisi büyüdüğü için toplam borçların Gayri Safi Milli Hasıla'ya (GSMH) oranı düşüyor. Erdoğan tartışmayı farklı bir zemine çekiyor. Muhalefet şimdi çıkıp, "Sayın Başbakan, borçlar döneminizde arttı. 2001 yılında 41 milyar dolar olan yıllık faiz ödemesi, 2003 yılında 58 milyar dolara çıktı" dese, ne olacak! (2004 Ağustos ayına kadar faiz ödemesi ise 36 milyar dolar oldu.) Mesela yazıya biraz biz popülizm katalım: Biliyorsunuz, zina-AB tartışmaları neticesinde faizler arttı. Bu süre içinde iki borçlanma ihalesi yapıldı. İhale geçen haftaki faiz oranları seviyesinde gerçekleşseydi, Hazine, bugün 113 trilyon lira daha az borçlanacaktı. 113 trilyon lira ile Malatya'da 12 bin kişiye iş sağlayan 50 tesis yapılırdı! Şimdi ise borç stoku 113 trilyon lira büyüdü. Yani bu işin sonu yok. Borç stokunun yüksek olmasının suçlusu, kıt kaynakları doğru kullanamayan, doğru mali politikalar üretmeyen, gerekli reformları yapamayan ve siyasi istikrarı sağlayamayan yönetimler değil mi? AKP Hükümeti şu ana kadar, geçmişten ders alan, ekonomik istikrarı koruyan bir görüntü çiziyor. Eğer AB perspektifinde bir sapma yaşanırsa, ortaya çıkacak manzara, Erdoğan'ın övündüğü noktaların iki günde yıkılmasına yol açabilir. Ne demek istediğimizi, borç stokunun vadesi ortaya koyuyor. Para sahibi veya bankalar, Hazine'ye borç verirken, istikrara ve ekonomik göstergelere bakıyor. Eğer geleceğe yönelik beklentiler iyimser ise, Hazine daha düşük faizle ve uzun vadeli borç bulabiliyor. Ekonomide kırılganlık arttıkça, sistem aksi yönde çalışıyor. Mevcut 121 katrilyon liralık iç borç stokunun ortalama vadesi sadece 14 ay. Yani, 14 ay içinde 121 katrilyon ödenecek ve azalan miktarlarda tekrar borçlanılacak. Hedef bu. AKP iktidara geldiğinde ortalama borç vadesi 10 ay idi. Bunca olumlu gelişmeye rağmen vade yapısı sadece 4 ay uzadı. Daha yolun başındayız. Borç yükünün yapısını politik bir malzeme yapacak kadar iyileştiremedik. Sevinmek için henüz erken. AB yolunda pek çok sınavdan başarıyla çıkan ve samimiyeti ispatlanmış AKP'nin, mevcut krizi de aşacağına eminim. Bir daha yaşanmamak üzere çözülen her kriz, borç yapısını iyileştiriyor. Devlet daha düşük faizle borçlanıyor, yatırıma ayrılan kaynaklar artıyor. Artan her kaynak ise tek gündem maddesi aş-iş olan Malatya, Kahramanmaraş, Muş gibi illerin yarasına merhem oluyor! Tek gerçek bu.
|