Güneşle ilgili her şey
Güneş öyle bir yıldız ki... Kadim zamanlarda bir Tanrı olarak görülmesi çok doğal.
Yıllar öncesinde, "sosyal gülümsemeleri" bile beceremeyecek kadar sıkıntılı, beynimin uğultusunu durduramayacak kadar depresif olduğum bir gündü. Hayatın küçük ve büyük meselelerinden hiçbiriyle baş edecek gücüm olmadığından emin bir şekilde sokakta yürürken birden bir mucize oldu. En fazla otuz saniyelik bir süre içinde Paris'te yağmur durdu, güneş açtı. Ve benim o nemrut beynim, artık seretonin mi, dopamin mi bilemem ama içinde mutluluk atomları bulunduğu kesin olan bir şeyler salgılayıverdi... Birdenbire, bir dakika önce nefret ettiğim dünyanın son derece yaşanılır bir mekan olduğuna karar verdiğimi farkettim. O gün bir şey daha farkettim: Henüz güneşin ne olduğunun keşfedilmediği dönemlerde yaşayan medeniyetlerin, onu bir Tanrı sanmasından daha doğal bir şey olamazdı. İnsanlık beş bin yıldan bu yana güneşin inanılmaz gücünün nereden geldiğini merak ediyor ve varlığını ayinlerle kutsuyor. Paris Bilim Sitesi de bu yıl sergiler, gösteriler, konferanslar, filmlerle "güneşe selam" duruyor. Güneş, kuru ve bilimsel terimlerle düşünüldüğünde, iki yüz milyar yıldızdan biri... Ama öyle bir yıldız ki, sadece bir saniyede, insanlığın var olduğundan bu yana kullanmadığı kadar enerji üretiyor. Dünyanın 330 katı büyüklükte ve galaksimizden 26 ışık yılı uzaklıkta. Geleceği ise karanlık: Bundan beş milyar yıl sonra söneceği biliniyor. Gelelim güneşin "sosyal" geçmişine... Ademoğlunun güneşe tapınması M.Ö. 5000 yılında başlıyor. Güneş Tanrıları muhtelif: Mısırda Ra, Hint Yarımadası'nda Mitra ve Surya, Japon Tanrıçası Amaterasu, Maya uygarlığında Kiniş Ahau, Çinde Şihe, Aztek uygarlığında Huitzilipotçli, Antik Yunan Mitolojisi'nde ise Helios olarak çıkıyor karşımıza. Kimi kez evrenin yaratıcısı, kimi kez doğurgan bir Tanrıça, kimi kez yakışıklı bir erkek figürü olarak resmediliyor. Ejderha ya da dev yılan gibi mitolojik, ya da keçi ve at gibi gerçek bir çok hayvanın da güneşi simgelediğine inanılıyor.
ZAMAN KAVRAMININ GELİŞMESİ Bu medeniyetlerin güneşle bir diğer ilişkisi de zaman kavramına dair elbette. İnsanoğlu önce, yere bir değnek saplayıp gölgesini gözlemleyerek günlük zamanı ölçmeyi akıl ediyor. Ardından da geçen zamanı daha iyi anlamak istiyor. Sümer ve Çin medeniyetleri ayın hareketlerini gözlemlerken, yılı üç mevsime bölen Mısırlılar güneş takvimini yaratıyorlar. Aztekler gibi İbraniler de, birbirlerinden kilometrelerce uzakta güneş ve ay takvimlerini bir arada uygulamayı seçiyorlar. Romalılar ise, açık göz yöneticileri kendi görev sürelerini istedikleri gibi belirleyebilsinler diye keyfi şekilde uzatılıp kısaltılan ay takvimini kullanıyor ama bundan Sezar'ın emriyle vazgeçiyor ve bir yılı 365 gün olarak belirliyorlar. Yılbaşını da Sezar'a borçluyuz, çünkü yeni yılın 1 Ocak gününde kutlanması zat-ı şahanelerinin talimatıyla gerçekleşiyor. Güneşle ilgili bilimsel yaklaşımlar ise M.S. 6'ncı yüzyılda başlıyor. Pitagor'dan Aristo'ya, Kopernik'ten Galile'ye, Kepler'den Newton'a bir çok dahi beyin, güneşin yerini, yapısını, dokusunu araştırıyor ve elbette ki bu araştırmalar insanlığın gelmiş geçmiş en önemli meselesini de beraberinde getiriyor: Evrenin yaradılışı... Ve bugünlerde, kilisenin bilime karşı çıktığı o karanlık dönemleri hatırlamanın tam zamanı, ne dersiniz?
Sedef Ecer
|