Koreliler Bize Benziyor
Çok sempatik ve Türkler'e de sıcak davranan Koreliler, her fırsatta kardeş olduğumuzu hatırlatıyor
İtalya'dan bu kez yol Seul'a göründü. Seyahat her zaman heyecanlandırır beni. Üstelik bu kez yolculuk 11 saatten fazla. Roma ile Seul arasında 7 saat fark var. Türkiye ile ise 8 saat. Uçağın ikinci katında geniş koltuklara yerleştiğimizde etrafı kurcalamaya başlıyorum. Battaniye, yastık, dergiler, güler yüzlü hostesler. Bu arada Korean Airline ile uçtuğumu söylemeliyim. Hostesler yarı bellerine kadar eğilerek yolcuları gülümseyerek selamlıyorlar. Selamlama merasimi bittikten sonra ise hemen ikram faslına geçiyorlar. Zaten bu uzun mesafeli uçuşlarda insanın canı sıkılmasın diye yapılan tek şey sürekli yedirmek içirmek. Bu arada söylemeliyim pilot da hareketten önce kabinden çıkıp hepimizi eğilerek selamladı. Hostesler çok hızlı, daha aperatif bardağını yerine henüz koymuşken onlar alıveriyorlar. Biz Roma'dan, Balkanlar'a, oradan Varşova üzerinden Rusya'ya uçarken güneşin batısı gri, sarı, pembe ve siyahın tonlarında bize inanılmaz gösteriler sunuyor. Televizyonda Kore'nin KBS gibi kanallarını izlemek mümkün. Bir de sürekli Kore'ye yiyecek içecek sokmamanız için uyarıda bulunuyorlar. Seul'e başka bir ziyaretimde uçaktan aklımda kalan görüntü su baskınlarıydı. KBS ana haberlerinde sürekli sel baskınlarını gösteriyordu. Bu kez sulu yarışma programlarının arasında, bu yiyecek sokmama çağrısı ısrarlı bir hal aldı. Sağlam bir portakalın içinden kurtlar çıkabileceğini ve bunun çevre ve halk sağlığına zarar vereceğini onlarca kez spot filmlerle gösterdiler. Bu filmden sonra zaten meyve yemek için iştahınız kalmıyor.
HERKES OKUYOR Koreliler okuyan bir millet, bunu Seul'de de gördüm. Uçakta da uyuyana kadar herkes bir şeyler okudu. Akşam yemeğinde bizim lahana turşusuna benzettiğim kimci ile birlikte pilav, sebze ve et verildi. Belirttiğim gibi yemeniz için sürekli bir şeyler taşıyorlar. Elinizi de çabuk tutmanız lazım. Her şeyin zamanı hesaplı kitaplı. Fazla ağır yemeğe gelmiyor. Çünkü Koreliler yemeği hesaplanan süre içinde bitiriyorlar ve arkadan gelmeye başlayan servis aksamıyor. Ben çubuklarla mücadele ederken küçük bir zaman kaybına uğradım tabii. Sabah kahvaltısı da aslında bizim anladığımız anlamda kahvaltı değil. Gene etler, pilavlar, çorbalar, turşular. Ben Koreliler bibimbap istiyorum. Yabancı ülkelere gittiğimde yemeğin en yerlisi, gelenekseli ne ise onu tatmak isterim. Koreliler'in çocuksu bir yanı da var. Yerken birtakım sesler çıkarmak ayıp degil. Bilakis beğendiğinizi göstermek istiyorsanız çorbayı şapur, şupur içiyorsunuz. Hele çok afedersiniz geğirirseniz bu evsahibine, yemeği kim yaptğysa ona bir iltifat. Daha sonra da bu ilginç tecrübe başka biçimde yinelendi. Yemekten kalkan bir grup yolcunun kürdanlarla rahat rahat dişlerini temizledikten sonra yol boyunca ağızlarını şaklattıklarına hayretle tanık oldum. Yanlış anlamayın Koreliler'i eleştirmek istemiyorum. Bilakis çok sempatik ve Türklere de yakınlar. Her fırsatta bana kardeş olduğumuzu söylediler. Bunu, tam net olarak bilmedikleri ama aynı köklerden geldiğimize dair inançları, bir Türk askerlerinin Kore Savaşı'nda Guney Kore'nin yanında yer alması ve onlar ölmesi destekliyor. Bu arada Seul'e ulaştığımızda bir valizimizin gelmediğini görüyoruz. Korean Airline bu yanlışlık için hemen 100 bin won (yaklasik 100 dolar) ödüyor. Dakiklik ve çalışkanlık konusunda kimseden öğrenecekleri bir şey de yok gibi geldi bana. Kore'den daha yazacak çok şey var.
|