|
 |
 |
 |
|
|
Toplu özür
Son günlerde kendimi "iyi yaşamanın ve genç kalmanın sırları" başlıklı mutluluk listelerinde yer alan "özür dilemek kalp sağlığı için çok iyidir" maddesine biraz fazla kaptırdım galiba. Çünkü olur olmaz her yerde özür dilemeyi bir alışkanlık haline getirdim. Aşağıda bu alışkanlığın "yazı"yla ilintili bölümünden bir demet bulacaksınız. İki amacım var: Kalbime dikkat etmek ve günah çıkararak rahatlamak!
* Geçen gün köşe yazarlığına "Biraz eğleniriz canım ne olacak?" havailiğiyle başladığımı yazmıştım. Milliyet'ten Sina Koloğlu dostumuz bana bir "ayar" vermiş: "Hop! Sen paraşütle geldin ama biz adliye koridorlarından politik kulislere emek vererek geldik. Dur bakalım! Ayıp oluyor" tarzı bir ayardı bu. Okuduğumda ilk tepkim "Biz de 15 yıldır bahçe düzenleme sanatıyla uğraşmıyoruz, biz de eza ve cefa çektik" diyerek savunmaya geçmek oldu. Ama sonra düşündüm ve Sina Koloğlu'na hak verdim. "Emek vererek köşe sahibi olan tüm meslek büyüklerime" haksızlık yapmıştım, tümünden özür diliyorum. * 20 yıldır literatürü iyi kötü takip etmiş biri olarak hem vallahi, hem billahi adını bir kez olsun duymadım Bahaeddin Özkişi'nin. Tamam, "sağcı yazarlar"a biraz mesafeli durdum ama yine de Cengiz Dağcı'yı, Mustafa Necati Sepetçioğlu'nu, Emine Işınsu'yu filan bırakın duymuşluğu, okumuşluğum bile vardır. Nihal Atsız'ı saymıyorum bile. O halde Milli Eğitim Bakanlığı'nın yüz eserlik "şeref listesi"ne girmeyi başarmış Bahaeddin Özkişi'den haberdar olmamamın günahı sadece benim zayıf omuzlarıma yüklenmemeli. Yani Emre Aköz'ün kayınpederi Hadi Bey, bana kızmasın. Beni telefonla arayıp "Ahmet Hakan Bey, Bahaeddin Özkişi gibi sizin değerlerinize yakın olduğunu sandığım büyük bir yazarı tanımamanızı çok yadırgadım" diyen Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı da bana "Victor Hugo'yu tanımayan Fransız aydını" muamelesi çekmesin. Çünkü işte buraya açıkça yazıyorum: Özkişi bana tanıtılmadı! Ayrıca unutmayalım ki her alanda olduğu gibi edebiyat alanında da "Hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır" durumu var. Yani mazurum efendim. Ama her şeye rağmen "Mazeret kabul etmeyiz" derseniz, o zaman inat etmem, özür dilerim! * Türk Hava Yolları Genel Müdürü'nün eğitim durumunu yazmış ve ardından da "THY emin ellerde ama kendilerini anlatamıyorlar" hükmünü vermiştim. O kadar çok tepki aldı ki bu hüküm! Söylenen şuydu: Bize ne genel müdürün eğitim durumundan? Biz gördüklerimize bakarız! "Ben söyleyeceğimi söyledim kardeşim!" diye inat etmeye hiç gerek yok. Okur tepkisinde haklı. * İran Devrimi'ni Cengiz Çandar'ın şiir gibi yazılarından takip etmiş biri olarak geçtiğimiz günlerde İran'la ilgili bir yazım nedeniyle Çandar'dan aldığım övgünün bana nasıl onur verdiğini bilmem anlatmama gerek var mı? Buradan Çandar'a teşekkür ediyorum. Geciktiğim için özür dileyerek. * Orhan Pamuk'un "İstanbul Hatıralar ve Şehir" adlı kitabına resmen vuruldum. İstanbul'un hüznü ancak bu kadar güzel anlatılabilir! Hatıralar ise bir büyük yazara yakışacak cinsten. Kitap ilk çıktığında antipatik tanıtım kampanyasına ve "Ay feci bir kitap! Hiç insan bunları yazar mı? Orhan çıldırmış olmalı" diye özetleyebileceğim "yakın çevre" dedikodularına aldırış ettiğim için pişmanım. Orhan Pamuk'tan da özür diliyorum.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|