Nobel Ödüllü bir köy evi
Fransa'nın güneyindeki Lourmarin, son yıllarda yalnızca Elton John, Giorgio Armani gibi ünlü isimlerin tercih ettiği bir yer değil. Nobel Ödüllü yazar Albert Camus'nün evi de işte bu köyde.
Yirminci yüzyılın en önemli düşünürlerinden biri, gazeteci, tiyatrocu ve Nobel ödüllü romancı Albert Camus, ilk gençliğimin en kuvvetli figürlerinden biri olmuştu. Hümanizm ve absürd kavramlarıyla ilk kez Galatasaray Lisesi'nin sıralarında tanışarak gerçek bir tokat yemiştim. Sonradan bu kavramlarla felsefeyi alt üst ettiğini de öğrenecek, hayatın anlamı hakkında düşünmeye ilk kez Camus ile başlayacaktım. Yıllar sonra Fransa'ya yerleşince kendi yabancılığımı da onun meşhur romanı Yabancı' yı okuyarak sorguladım. Fransızcayı onun kaleminden sevdim, kelimeleri olgun meyveler gibi toplayışına hayran kaldım, piyeslerinden dramatürji hakkında çok şey öğrendim. Kısacası Albert Camus, hayatımın çeşitli dönemlerinde bütün gücüyle karşıma çıkmıştı. Büyük yazar, bana bu kez de Fransa'nın güneyinde, minicik ama pek havalı bir köyde randevu veriyor. Burası son yıllarda müthiş moda olan, bir sürü mühim şahsiyetin yazlık ev aldığı Lourmarin kasabası. Elton John, Monica Bellucci, Giorgio Armani çevrede evi olan mega starlardan birkaçı. Fakat burada hiçbir yeni zengin, bizdeki gibi yaptıramıyor, değil yerel mimarinin dışına çıkmak, eski bir ahırın duvarına pencere bile açamıyor. Böylece de bu minicik köy dikkatle korunuyor ve sadece iklimini, ışığını, mimarisini satmakla kalmayıp, kültürünü de satıyor. Lourmarin köyünün pazarladığı en önemli kültürünü ise Albert Camus çünkü hayatını parasızlık içinde geçiren yazar, 1957 yılında kazandığı Nobel Ödülü'nden gelen parayla burada bir ev satın almış ve buraya gömülmüş. Lourmarin kasabasının "Camus'nün ayak izinde'' adıyla düzenlediği iki saatlik geziye günler önceden rezervasyon yapılıyor, dünyanın her yanından gelen gazeteciler geziye ilgi gösteriyorlar. Malum, gazetecilikten birçok yazar doğmuş, ama birçok kalemin yazarlığını da gazetecilik söndürmüştür. Camus'nün de tiyatroculuğu ve yazarlığı gazeteciliğini geliştirmiş, bir yandan da gazeteciliği romanlarına ilham vermiştir. Makalelerinde hep aynı formülü uygular: Sağlam bir giriş, ardından çeşitli yönlere dağılan iki üç güçlü fikir ve sağlam bir sonuç. Kitap yazdığı dönemlerde ise gazete ve dergilere yazı yazmayı keser, çünkü "Bach nasıl beste yapıyorsa, bir yazar da öyle yazı yazmalı" der. Cömertçe, kendini tümüyle vererek... Camus, hayattaki en büyük desteği olan karısını sürekli çok hoş ve entelektüel kadınlarla aldattı. Sadakat dönemlerinde, ailesiyle inzivaya çekildiği köyevini gezmeye giderken bir de sürpriz yaşıyoruz: O dönemde Camusler'in en büyük desteği ve evlerinin kahyası Suzanne, beyaz saçlarını topuz yapmış, köy meydanında ahbaplarıyla laflıyor. Rehberimiz Suzanne'a selam veriyor, Camus'nün eserlerini tartışarak mezarına gidiyor ve bu kez de yazarın ölümle ilişkisini deşiyoruz. Camus, sürekli hayattaki en önemli felsefi sorunun intihar olduğunu savunmuştur. Edebiyatta "saçma'' kavramının yaratıcısı ve hayatını bir kazada kaybetmenin son derece saçma bir şley olduğunu defalarca tekrar eden Camus'nün mezarının kenarında oturmuş, bir ağaca çarpıp paramparça olan arabasında ölüşünün hikayesini dinliyorum. Ardından, aralarında ünlü bir televizyon yıldızının da olduğu kafileyle yazarın düşüncelerini tartışarakarak köye iniyoruz. Turizm ofisine vardığımda ise başka bir sürprizle karşılaşıyorum. Lourmarin'deki evin bugünkü sahibi olan kızı Catherine Camus, babasının en güzel portrelerinden birini Türk okurlar için Sabah gazetesinde kullanmamıza izin veriyor. Camus'nün, süslü püslü mermerler ve bitkilerle değil, vahşi otlar ve eski taşlarla bezeli mezarından koparttığım lavanta dalını koklayıp, en sevdiğim eseri Caligula'nın sayfalarının arasında kurumaya bırakıyorum..
Sedef Ecer
|