Antalya Festivali'nin 41 yıllık hikayesi
Bu yıl 41. düzenlenecek Antalya Festivali'nde nereden nereye geldik? Bir zamanlar 7-8 kişi olan jüri üyeleri yetersiz bulunup 50 kişiye çıkarılmış. Bu nasıl bir değişim?
Hey gidi günler hey... Antalya Festivali bu yıl tam 41. kez yapılıyor. 41 buçuk kere maşallah!... Türk Sineması'nın son 40 yılında onunla alabildiğine iç içe olmuş, onun başarı ve eksiklerine, şahlanma ve düşüşlerine tanıklık etmiş, Yeşilçam'la ayrılmaz bir bağ kurmuş bir etkinlik... Benim kişisel tarihimde ise sayısız anıyla, deney ve izlenimle dolu bir olay... Tümüyle Ümit Utku'nun etkisi ve yönlendirmesiyle, zayıf jüriler ve son derece tartışılır kararlarla geçen ilk dokuz yılından sonra 1974'ten başlayarak yine sinema sektörünün derin etki ve denetimiyle, ama çok daha sağlıklı biçimde gelişti festival.O 1974 yılı bir dönüm noktası ve benim için de unutulmaz anılarla doluydu. Jüri şöyle oluşmuştu: Dr. Arşevir Alyanak, Recai Akçaoğlu, Melih Başar, Atilla Dorsay, Berker İnanoğlu, Prof. Alim Şerif Onaran, Mahmut Tali Öngören, Sami Şekeroğlu, Semih Tuğrul. Oysa tam bir yıl önceki jüriye bakınız: Mahmut Baler, Nihat Akçan, Oğuz Özdeş, Ahmet Üstel, Cahit Gürbüzen, Vasil Anas, Metin Çakallıklı, Zeki Özer, Kenan Değer, Atıf Başkan. Tanıdığınız isim var mı Sonuçlar da ona göreydi elbet. 1973'de sinemamızın unutulmuş melodramlarından "Hayat Mı Bu?" birinci seçiliyor, ertesi yıl ise gurur verici bir film, Lütfi Akad ustanın "Düğün"ü Altın Portakalı kucaklıyordu. Süreyya Duru'nun "Bedrana"sıyla Safa Önal'ın "Umut Dünyası"na ikincilik-üçüncülük vermekten neredeyse üzülüyorduk: Öylesine iyi filmlerdi onlar da... Antalya'da bir devrim olmuş ve festival sinemanın hizmetine girmişti, artık öyle kalacaktı. Bu bilgileri aldığım sevgili Agah Özgüç'ün "Antalya Festivali'nin 40. Yılı" (2003) adlı kitabı beni 7 kez jüri üyeliğiyle bu alanda rekor sahibi ilan etmiş! Ama gazeteci kimliğiyle de çok kez bulundum. 1974 jürisinde merhum Berker İnanoğlu'yla neredeyse düşman gibi başlayıp büyük dost olarak ayrılmamız. 1976'da jüri toplanırken, sonuçlar duyulmasın diye kapıya dikilen polisler. 1989'da ünlü yapımcımız Hürrem Erman'ın yemek davetinin sonra hesabı bölüşmemizle sonuçlanması; büyük ısrarımla "Hanım" için Halit Refiğ'e verilen yönetmen ödülü nedeniyle Yavuz Özkan'ın bana savaş açması; Yavuz Turgul'la kurduğumuz gönül dostluğu. 1993'te "Mavi Sürgün" için savaşmam, Hülya Koçyiğit, Engin Cezzar, Nedim Otyam, Tunç ve Jale Başaran'la içtenlik dolu beraberliğimiz. Hepsi oya gibi işlenmesi gereken ve umarım ilerde işlenecek unutulmaz anılar. Acı ya da tatlı...
BUGÜN DURUM NE? Bu kadar anıdan sonra günümüze gelelim ve soralım: Antalya'da neler oluyor? Anlatacak çok şey var, ama işte yapabildiğim kadar bir özeti. Antalya'da 40 küsur yıl sonra çok şeyin değişmesi gerekiyor. Buna kimsenin itirazı yok. Nitekim son aylarda, konuya ilgi duyan Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun direktifleriyle, bakanlığa bağlı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü Dr. Abdurrahman Çelik ve Antalya'nın yeni Belediye Başkanı Menderes Türel'in başını çektiği bir dizi toplantı yapıldı. Birine beni de (son dakikada) çağırdılar, ertesi gün tatile çıktığım için ancak bir saat kalıp görüşlerimi açıkladım. Evet, değişim... Ama nasıl ve ne amaçla Kendi adıma, ünlü kortejden jürilerin oluşumuna, galaların canlandırılmasından kültürel etkinliklere çok şey düşünüyordum, önemli bölümünü de orada açıkladım. Ayrıca bizden, yani Sinema Yazarları Derneği'nden (SİYAD) ciddi ve kalıcı bir yazı, bir rapor istenmediğini de eklemeliyim. O toplantıda "Neredesin Firuze" filmiyle tanıdığımız yönetmen ve reklamcı Ezel Akay garip şeyler önerdi. Özetle, klasik jürilerin diyelim ki görüntü, müzik, ışık gibi şeylerden anlamadığını, onun için her alanın emekçilerinden oluşan ayrı ayrı jüriler oluşturulmasını ve Antalya ödüllerinin 'sinema sektörü ödülleri' haline gelmesini önerdi. Yani dünyanın hiçbir yerinde olmayan karmaşık bir ödül sistemi. Hiçbir festivalde olmadığı gibi, sonuç olarak sektör ödülleri sayılabilecek olan ve sinemacıların sinemayı ödüllendirmesi olan Oscarlar'da bile yok: Orada da diyelim ki görüntü ödülünü yalnızca görüntü yönetmenleri değil, diğer dalların üyeleri de veriyor: Yönetmenler, oyuncular, yazarlar, vs. Böylece, dünyanın hiçbir yerinde olmayan karışık, pahalı ve pratik açıdan zaten uygulanamaz bir öneriydi bu. Ben ve ayrıca Afıf Yılmaz ve Kadri Yurdatap şiddetle karşı çıktık. Ama sonra ne oldu? Bu kez, beş kişilik bir İcra Komitesi oluşturulmuş: Menderes Türel'in başkanlığı altında Dr. Abdurrahman Çelik, AKSAV- Altın Portakal Kültür ve Sanat Vakfı'ndan Cengiz Haydar Barut, sektörden ise SESAM Genel Başkanı Kadri Yurdatap, TÜRSAK Genel Başkanı Engin Yiğitgil ve de Ezel Akay. Sonunda Akay'ın önerileri biraz yumuşatılarak kabul edilmiş. 8-10 kişilik jüriler 'yetersiz' bulunup tam 50 kişilik bir jüri tasarlanmış. Evet, yanlış okumadınız. Antalya'da bu yıl tam 50 kişilik bir jüri toplanıyor. "Nerede çokluk, orada hoşluk" diye düşünmüşler herhalde. Sanki 50 kişinin tartışıp sağlıklı bir sonuca varması mümkünmüş gibi...Ya da belki bu 50 kişiyi ayrı jürilere bölüp değişik ödülleri farklı jürilere verdirmeyi mi amaçlıyorlar Meçhul... Kısacası, değişelim derken Antalya içinden çıkılmaz bir karışıklığa itiliyor. Hem de bir tek kişinin, Ezel Akay'ın önerileri doğrultusunda... Akay'ın kimilerinin sandığı gibi bir dahi olup olmadığını ise zaman gösterecek. Hem de çok yakında...
|