Siyasi boşluk
ABD'nin Irak'a karşı açtığı savaş ve süren işgal yalnızca o ülkede değil, Ortadoğu'nun genelinde ancak devrimle gerçekleşecek türden bir iktidar kaymasını başlattı. Öncelikle Irak'ta , tıpkı bir devrim sonrasında görüleceği gibi, siyasi iktidarın sosyal temeli değişiyor. Irak özelinde bu sosyal temelin değişmesi sınıfsal olmaktan çok mezhebe dayalı bir şekilde anlaşılabilir. Ancak küçümsenmemesi gereken bir sınıfsal boyutu da var. Irak gibi merkezi öneme sahip bir ülkede Şiiler'i n iktidarı ele geçirmesi bu bağlamda, özellikle Körfez bölgesinde kapsamlı ve muhtemelen hayli sert ve kanlı siyasi çalkantılara yol açacak. Benzer şekilde Kürtler'in farklı bir siyasi statüye kavuşması da başka Ortadoğu ve özellikle Arap devletlerinde yaşayan Kürt, Berber ve diğer etnik azınlıklar açısından yeni bir düzen talebinin gündemde kalmasını sağlayacak. Neredeyse ameliyat masasından kalkıp Necef 'e giderek yüzlerce insanın ölümüne yol açmış, haftalardır süren çatışmaları durduran Ayetullah Ali Sistani 'nin başarısı bu genel gelişmeler içinde bir dönüm noktası sayılabilir. Çatışmaların durdurulması, bir barış anlaşmasının şekillenmesi ve Muktada es- Sadr ve ona bağlı Mehdi ordusunun Hazreti Ali türbesini terk etmesi kuşkusuz Sistani açısından büyük bir siyasi manevradır. Irak'ta siyaseten son sözü kimin söyleyeceği bu şekilde tüm açıklığıyla ortaya çıktı. Allavi, Irak'ın Kerenski'si ABD işgal yönetiminden hükümeti devralan İyad Allavi bundan böyle Irak'ın Kerenski 'si sayılır. Rus devriminden sonra başbakanlığı üstlenen Kerenski ülkeye hakim olamamış, otoritesini kuramamış ve iktidar Ekim Darbesi 'yle Bolşevikler 'e geçmişti. Irak'ta idareyi ele geçirecek bir Bolşevik Partisi yok. Ancak kurulacak rejimin ana niteliklerinin Ayetullah Sistani'nin görüş ve isteklerine aykırı olması mümkün değil. Yaşlı din adamı bugün artık Irak'taki en güçlü siyasi ki- şidir. Bu durumda Irak'ta kurulacak yeni rejimin ne ölçüde laik olabileceği sorusu da do- ğal olarak gündemin başına yerleşmiş sayılır. Sistani'nin Necef krizini çözerken, bir çağrısıyla binlerce Şii Iraklı'nın kutsal şehre ve mabede yürümesi Şiilik'e özgü hiyerarşinin önemini gösterdi. Irak'ta mezhepsel aidiyetin gücü de bu şekilde bir kez daha sergilendi. Ancak nisan ayından beri gelişen olaylar yüksek dini otoritenin tam anlamıyla hakim olamayacağı bir dinamiği de gündeme getirdi. Bu açıdan yorumlandığında Sistani'nin gücünün doruğunda görüldüğü an, otoritesine yönelik büyük tehdidi de ortaya çıkardı. İran, ABD karşısında yenilgi aldı Dini hiyerarşi içinde babasının oğlu ve amcasının yeğeni olmaktan öte bir vasfı bulunmayan Sadr'ın Sistani ile yüz yüze görüşebilmesi ona hak etmediği bir eşitlik konumu izlenimi sağladı. Burada dikkat edilmesi gereken nokta Sadr'ın bu gücü dini bilgisi ve becerisine değil, Irak'ın en fakir ve ezilmiş sınıflarını örgütleyebilmesine, silahlandırmasına ve savaştırabilmesine borçlu olması. Yani siyasi projesi İslamcı faşizm olmakla birlikte Sadr'ın gücü din bilgisi dışındaki faktörlerden, başat olarak da şiddeti kullanabilmesinden kaynaklanıyor. Bu bağlamda Sadr ancak mevzi bir yenilgi almış sayılabilir. Onun şahsında İran da ABD karşısında bir yenilgi tatmıştır. Ancak ABD'nin Irak'ı kendi istediği biçimde şekillendirme ihtimali de artık hemen hiç kalmadı. Ocak ayında yapılacak seçimlerin ardından ABD askerlerinin çekilmesi giderek kuvvetlenen bir ihtimale dönüşüyor. O gelişmenin istikrara mı iki kademeli ve çok kanlı bir iç savaşa mı yol açacağını da seçimlere hangi koşullarda gidileceği belirleyecektir.
|