| |
|
|
"Bizi yıpratmayın. Biz kendimizi yıpratabiliriz..."
Tıklım tıklım dolu bir sine- mada, filmin başlaması beklenirken bir adam perdeye en yakın, en ön sıradan, sinemanın balkonuna doğru " Ahmet, buraya baksana" diye bağırmış. Balkondan kimse bu çağrıya cevap vermemiş. Adam yine bağırmış gırtlağının olanca gücüyle: - Ahmet buraya bak! Yine kimse cevap vermemiş bağıran adama.. Bu şekilde adamın bağırması sürmüş durmuş. Bu sırada balkondaki seyirciler arasından bir adam kalkmış. Ellerini huni gibi yaparak ağzına götürmüş. Olanca nefesiyle, o da bağırmış aşağıda bağıran adama: - Benim adım Ahmet değil. Bir saattir neden bana bağırıyorsun? Nereden hatırladım bu fıkrayı. Durmadan bir takım yetkililer medya önünde verdikleri mesajlarda, yönettikleri kurumları birilerinin yıpratmak istediğini söylüyorlar. Bazıları da o kurumların düşmanlarının kimler olduğunu bildiklerini ima ediyor. Futbol kulüplerinin yöneticileri bile yapmaya başladılar bunu. Derken başka birileri, bu yetkililere cevap verip, amacın yıpratmak olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Bir sürü seyirci, "Ben Ahmet değilim" diye çıkıyor ortaya. Aslında hem acıklı, hem gülünç bir durum var ortada. Kurumların yöneticileri, o kurumların yıpranmasına neden olan gelişmelerin köküne inip, "Buna el koyduk, bir daha olmaz" diyemiyorlar. Sadece " Bizi yıpratmayın. Bizi yıpratanların kimler olduğunu biliyoruz" diyorlar. Durum Çetin Altan'dan duyduğum absürd fıkradakine de benziyor biraz. Adam garsonu çağırmış, - Bana duble votka getir. Sakın içine limon suyu koyma , demiş. Garson gitmiş, barmenle bir şeyler konuşmuş ve sonra adamın yanına geri gelmiş, - Beyefendi barda hiç limon suyu kalmamış. Votkanıza portakal suyu koymasam olur mu, demiş. Acaba bizde özeleştiri mekanizmalarının bir süredir tıkanıp, kilitlenmesinden mi kaynaklanıyor bu durum? Ortadoğu'daki milletler, hatalarının sonucunda oluşan başarısızlıklarının sorumluluğunu ya emperyalizme, ya da Siyonizme bağlarlar. Petrol zengini olmaları gereken Arapların yoksulluğunun sebebi "İç ve dış düşmanlardır " hep. Biz farklıydık. Kendimizi eleştirmeyi bilirdik. Ama belirli bir süredir, biz de " Arabize" olduk galiba. Sürekli, asker düşmanlarını, yargı düşmanlarını, MİT düşmanlarını, demiryolu düşmanlarını, Fenerbahçe düşmanlarını, Galatasaray düşmanlarını arıyoruz. Örneğin bir devir teslim töreninde bir komutan çıkıp şöyle dese: - Bizim aramızdan çıkanlar, son 50 yılda cuntalar kurdular, dört kez doğrudan ya da dolaylı darbeler yaptılar. Cumhuriyet rejimini korumak gerekçesi ile, askeri rejimler kuruldu. Cumhuriyet'in mütemmim cüzünün demokrasi olduğu görmezden gelindi. Bu yanlıştı. Artık bu dönem bitti.. Asker siyasetin dışında, TBMM'nin emrindedir! Toplum ve siyaset nasıl rahat- lardı Rahmetli Namdar Rahmi Karatay'ın 1942'de yazdığı bir taşlamayı hatırladım. "İmtiyazlı adamlar var/ Çok da nazlı adamlar var/ Bütün devlet onlara yar/ Sen istersen durma yalvar/ Uğraş, çalış, çabala, coş/ Hancı sarhoş, yolcu sarhoş/ Zeka sandalyeden gelir/ Deha koltukta yükselir/ Servet fazilet demektir/ İster kudur, ister delir/ Fark edilmez ipek, floş/ Hancı sarhoş, yolcu sarhoş" Unutmayın, 1942'den bu yana 60 yıldan fazla zaman geçti. Sovyetler Birliği yok oldu, Çin kapitalizme geçti yani. Veya 2. Dünya Savaşı bitti, Almanya ile Fransa Avrupa Birli- ği'nde Euro'yu kullanıyorlar.
|