| |
Bir kanser hikayesi ve Sezen ve Hıncal abi!..
- Siz çocuk değilsiniz Savaş Bey . Onun için gerçeği öyle annenize, yakınlarınıza filan değil doğrudan size söyleyeceğiz. Serin kanlı karşılayacağınıza inanıyoruz. - !?..... - Sakin ve umutlu olun lütfen... - Buyurun sizi dinliyorum... Söyleyin... - Tahlilleriniz ne yazık ki... - Kötü mü çıktı hocam?.. - Eee... Kötünün iyisi diyelim isterseniz. Yani bir şeyler var. - Açıklayın o zaman. Söz sakin olacağım... - Gırtlağınız oldukça problemli Savaş bey. Sağ ses telinizde displazi, solda insitü karsinom var. Yani bunlar açıkça söylemek gerekirse kanserin çeşitli evrelerine verilen adlar. Siz de her iki evre de mevcut ... Korku isyan anları Yaşamının iri kıyım bölümünü televizyon programı yapıp sunarak, yani sesini kullanarak kazanan 44 yaşında bir adam ve gırtlağının boğazından ameliyatla sökülüp alınması, hayat boyu sessizli- ğe mahkum olması en iyi ihtimal. Başboyun bölgesine sıçrayıp metazdas yapmış olması da söz konusu. Yani " gitmeye de hazır ol" diyemeyişlerin altında yatan bu yakıcı mesaj. Üç şarkılık 6 yıl öncesinin o balyoz anlarına dönüp ne hatırlayıp ne anlatayım ki fazladan? 30 saniyeliğine yerime koyun kendinizi, neler hissedip neler duyumsadığımı. Korkularımı, isyanlarımı, kahroluşlarımı tahmin etmeye çalışın yeter... Ama bakın ne öldüm, ne sesim kesildi... Eskisi kadar gür, güçlü olmasa da 3 şarkıyı art arda söyleyecek kadar takati var hançeremin. Ama gecikmiş de olsa o abandone günlerimden bu yana yüreğime hapis yaşayan şükran duygularım var. Uğur ve Can Dündar Yeri mi zamanı mı gerekli mi bilmiyorum ama Dinç beye, Önay kardeşe, Türker İnanoğlu, Ekrem Çatay ve Fatih Edipoğlu ağabeylerime hem de maya tutmuş, katmerleşmiş teşekkür hislerim var. Duydular, telaşlandılar ama beni o halimde ayakta tutacak en önemli atağı yaptılar: " Programın devam edecek . Sen sesini fazla kullanmasan da olur. İstediklerini sen söyleyeceksin ekibin yapacak. Her hafta bir arkadaşımız yanında duracak ve sunuculuk yapacak. Bir hafta Reha bir hafta Uğur Dündar , bir hafta Can Dündar, Esra Ceyhan, Jülide Ateş, Halit Kıvanç hepsi yani. Bu arada işte dünya haritası önünde. Seç istediğin ülkeyi, hastaneyi, doktoru gönderelim seni." Ali Kırca ve Ayşenur Bir gazete ya da televizyon kanalının sadece tüzel kişilikten ibaret bir iş yeri olmadığını, ailemizin ikinci yarısı oldu- ğunu , patronların aile reisi, yöneticilerin ailedeki büyük ağabeyler gibi olduğunu bir kez daha ama bu kez hücrelerime kadar sindirerek öğrendim. Bu arada sevgili Ali Kırca ve Ayşenur Aslan benden özenle gizleyerek İngiltere temsilcimiz Jan Devletoğlu' nu arayıp durumu anlatmış, hastaneyi doktorları çoktan ayarlamışlar da çok sonra öğrendim bu unutulmaz dostluk ittifakını. Ama içimden gelmediydi hiç. Ne olacaksa burada olsun diye direttim ve Çapa- Cerrahpaşa kadrolarına emanet ettim kendimi. İki bilim adamı Mehmet Tınaz ve Sedat Türkkan hocalarla ekip arkadaşlarına bir kez daha kocaman selam ediyorum buradan. Pako söylemiş Bir de Sezen Aksu 'ya gönül borcum var ki ödenir gibi değil. Bütün zamanların en rafine yüreklerinden Pakize Suda her nasılsa öğrenip kankası Sezen 'e çıtlatmış durumu. Ve Sezen, o kocaman kalbinin sesiyle durumdan vazife çıkartmıştı. Moral kondisyonumu iyi tutacak sayısız görüşme ve telefon muhabbetlerinin yanı sıra, beslenme çantası hazırlayan öğrenci velisi gibi bin bir çeşit bitkinin karışıp barıştığı, çayların, sütlerin, tozların sıralaştığı terkipler hazırlamış- hazırlatmıştı. Bazen günde iki posta arayıp; " Şunu yuttun mu, bunu içtin mi, öbürkünü berikine katıp denedin mi?" diyerek tembihler, telkinler ve " Yapmazsan fena ederim'" şeklinde tatlı tehditlerle doluyordu hayatıma Sezen kız... Salaklığıma bak Ben ne eşek bir adamım ki aynı anlarda bir başka çeşit hastalıkla boğuşan Sezen 'in durumunu asla kavrayamayıp iki çift güç verecek lafı da ben etmemişim. Ben ne tür bir salakmışım ki; gözüm kendimden başkasını görmemiş, kıl kıpırtısı bile göstermemişim bu dünya tatlısı anaç tavuğa . Can tertip Yukarıda anlattıklarıma aşağıya yazacaklarım arasında bağlantı kuran kuramayan herkese tek bahanem var. Yukarıdakileri düşünürken aklım firar etti ve aşağıdakilere kaydı. Nasıl diyene cevabım şöyle; İhtilaflarını kabullenemediğim ama ittifaklarıyla doğacak enerjinin koca bir kenti bile aydınlatacağına inandığım iki sevgili dostun, Sezen Aksu karde- şim ve Hıncal Uluç ağabeyimin birbirini örselenmiş alakalarını giderecek bir terkip hazırlayıp- sunamaz mıyım diye düşünüyorum şimdi. Tek mucize Biliyorum ki söz yaresi hiç bir neşterin sıyırıp alamayacağı, hiçbir ilaç tedavisinin hükmedemeyeceği bir ağır yaradır. Bu yaranın her iki dostun beyninden yüreğinden toz olup uçması, un olup elenmesine tek mucize merhemi vardır. Ve bu merhemi oluşturacak malzeme her iki ismin elinde, yüreğinde, evinde ve yaşamında külliyetli miktarda vardır. Üzerlerinde isim yazmasa da bilebildikleri; aslında doğada da serbest halde bulunan " sevgi- hoşgörü ve zaman" adlı bu bol malzemeleri bir araya getirseler keşke. Üç günlük dünya Korkarım ki boy ölçüm iki numara kısa gelir bu işe. Ancak bu preparatı onlar adına hazırlayıp sunacak, ağrıyan yerlerine sürüp dostluklarına can suyu katacak usta kimyagerler var ortak ahbapları arasında. Haydi o zaman onlar (kendilerini bilirler) iş başına. Et-tırnak olması gereken duygu- sevgi varlıklarının küsüşmesi ne fazla lüks şu üç günlük dünyada, ilaveten ne mana?..
|