SABAH'ın tavrı
SABAH Gazetesi olarak kamuoyuna ilan ettiğimiz yayın ilkelerinin arkasındayız. Bu ilkelerin içinde önemli yer tutan husus, hukuk ve temel insan hak ve özgürlüklerine saygılı olmaktır. Ankara'daki son gelişmeler bağlamında bir süre olayların seyrini izledik. Bu tavrımızda, kimi kamu ve siyasi kişilerinin kendi iç hesaplaşmalarında basının alet edilip edilmediğine ilişkin hassasiyetimiz rol oynadı. Bu arada, Çakıcı'nın Özkaya'ya villa hediye ettiği haberine girmedik. Bu konuda önceki Pazar yazdığım yazıda da Yargıtay Başkanı'na yönelik maddi çıkar sağladığına ilişkin bir kanıt olmadığının vurguladık. Yargıtay Başkanı'nın bir çete lideri lehine tavassutta bulunup bulunmadığının tartışılması gerektiğinin altını çizdik. Gelişen olaylar, Yargıtay Başkanı'nın davanın görüldüğü dairede bir tavasuttunun da olmadığını ortaya koydu. Ancak olayın bir aşamasında, sözkonusu davada Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya'nın ile MİT'te önemli bir görevi bulunan Kozinoğlu'nun bu davayı, görevlerine ve pozisyonlarına uygun olmayan bir biçimde, yakından izledikleri ortaya çıktı. Sözkonusu görevlilerin telefon konuşmalarının soruşturmada delil olarak kullanıldığı öğrenildi. Konuşmalar belli ölçüde alenileşti. Artık bu noktada sözkonusu görüşmelerin dokunulamaz özel hayat alanı içinde olduğunu iddia etmek mümkün değil. Tam aksine, belli ölçülerde alenilik kazanmış bu konuşmaların içeriğinin öğrenilmesinde, konuşmalara taraf olan kişilerin kimlikleri ve temsil ettikleri makamlar gözönüne alındığında açık kamu yararı vardır. Dolayısıyla, bu noktada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarının da ışığında, çatışan iki yarardan, yani kişi hakları ve kamu yararı ikileminde kamu yararının daha üstün olduğunu değerlendirdik. Sonuçta, halkın bilgilenme hakkı ve basının görevleri açısından bu konunun okuyuculara duyurulmasında karar kıldık. Esasen basın özgürlüğü, özgürlüğün yanısıra haber verme hakkı ve görevini de içerir. Bu hakkın sahibi de halktır. Halk ancak bu haberlerin ışığında tarafların konumu ile hukuki ve etik kuralların ihlal edilip edilmediğini öğrenme hakkına ve şansına sahip olacaktır. Kısacası, kamu görevlilerinin görevlerini icra ederken, doğrudan görevleriyle ilgili, üstelik soruşturma konusu olan konuşmaları, özel yaşam dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemez. Kaldı ki, Çakıcı'nın davası örtülü bir operasyon davası da değil. Başka bir çeteyle giriştiği kanlı bir hesaplaşmanın, Karagümrük baskınının davası. İki çetenin kanlı bir hakimiyet kavgasının sözkonusu olduğu bir davada, kamu görevlilerinin görevleriyle bağdaşmayacak biçimde çete reislerinden birisinin davasını takip etmesinin hiçbir izahı olamaz. Bu olay, kurumların göreviyle de izah edilemez. Değil bir sivil uzantının ya da elemanın, kendi görevlisinin bile benzer davası olsa dahi, böyle bir takip işlemi kamu göreviyle bağdaşmaz. Bu ilişkilerde bir suç unsuru olup olmadığı elbette yargı tarafından değerlendirilecektir. Ancak bir suç sözkonusu olmasa dahi, adı geçen kamu görevlilerinin "etik" sorumluluklarını bu gelişmelerin ışığında kamuoyu takdir edecektir.
|