| |
Türkiye fotoğrafı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi de, ilçe belediyeler de dün gün boyu çırpındılar: "Dere yatağında yapılmış evlerde oturanlar; sel tehdidine karşı konutlarınızı geçici olarak boşaltın!" Dere yataklarında mahalleler kurarak doğayla Rus ruleti oynayanlara, Marmara depreminin 5'inci yılını hatırlatmak, "Büyük İstanbul depremi yaklaşıyor, ne gibi önlemler alıyorsunuz" diye sormak, kara mizah değil mi? (Derler ki, Turgut Özal başbakanlığı döneminde bir gün helikoptere atlayıp İstanbul turu yaptı ve "Bu kent 20 milyon nüfusu kaldırır" sonucuna vardı. Bütün dere yatakları işte o saptama sonrası yapılaşmaya açıldı...) Her seçim dönemini kaçak yapılaşma rantı için fırsat olarak görenlere, "Zemin etüdü yaptırdınız mı? İnşaatta depreme dayanıklı malzeme kullanıyor musunuz?" diye sormak, insan aklıyla alay etmek değil mi? (Başbakan Erdoğan, belediye başkanlarına "Kaçak yapıları hiç acımadan yıkın" diyor. Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, son yerel seçimlerde kaçak yapı ve kat rekorlarının kırıldığı Florya'daki durumu şöyle anlatıyor: "Biz iş makinelerini gönderip yıkıyoruz, dönüp geliyoruz, kaçak yapı sahipleri tekrar inşaata girişiyorlar." Not: İstanbul'un yüzde 60'ı gecekondu ve kaçak yapı istilası altında.)
Ölmek var, dönmek yok Hesap sorma kuralının işlemediği, "Nasıl olsa yapanın yanına kar kalıyor" anlayışının herkesin genlerine işlediği bir toplumda, bilim adamlarının İstanbul depremi senaryolarının caydırıcı etki yapmasını beklemek, Usame Bin Ladin'in tövbe edip terörden vazgeçmesi olasılığından daha düşük değil mi? (Marmara depreminin hesap veren tek müteahhiti Veli Göçer davasında son durum: Konya'da görülen ve Göçer'in tutuksuz yargılandığı davanın son duruşmasında mahkeme "İnşaat işlerinden anlayan" yeni bir bilirkişi oluşturulmasına karar verildi. Duruşmada yıkılan blokların mimari proje ve teknik uygulama sorumlusu olan İsmet Kösebalaban, zemin etüdü yapılmadığını itiraf etti, "Çünkü 17 Ağustos'a kadar kimse depremden söz etmiyordu" dedi. Dava 40'ıncı kez ertelenerek 14 Eylül 2004'e bırakıldı.) Depreme karşı hazırlığı bile vurgun kapısı görenlerin cirit attığı bir ülkede, güçlendirme çalışmalarının hasar riskini azaltacağına inanmak, Türkiye'yi Sir Thomas Moore'un Ütopya'sı zannetmek değil mi? (Eskişehir'de Marmara depreminde hasar gören 6 derslikli ve 300 öğrencili bir ilköğretim okulunun güçlendirilmesi çalışmalarında taşıyıcı kolonların kaydığı belirlendi. Vali Kadir Çalışıcı, "Bu olaya göz yumanların insanlıkla ilgisi olamaz. Bu okulun inşaatını yapan, denetleyen ve onay veren tüm yetkililer hakkında yasal işlem başlatacağım" dedi.) "İnsanları ne kadar korkutursan o kadar iyi olduğuna" inanan Prof. Dr. Celal Şengör, rüzgara karşı yürüyor. İstanbul'a yerleştirilen 760 konteyner insanlarda depreme karşı şerbetlenmekten başka sonuç vermedi. İstanbul depreminin 10 yıl içinde gerçekleşme olasılığının yüzde 33, önümüzdeki 20 yılda yüzde 50 ve 35 yıllık sürede de yüzde 66 olduğunu duyuran ABD'nin en saygın deprem bilimcisi Ross Stein boşuna nefes tüketiyor. Biz bilime değil, kadere inanırız. Erdoğan "Kaçak yapı anlayışından ne zaman vazgeçeceğiz" diye boş yere yakınıyor. Çünkü cevabı belli soru bu: Büyük depremde kaçak evler başımıza yıkılmadan bu işten vazgeçmeyiz. Ölmek var, dönmek yok!
|