Uyumsuz ama hevesli
Kendi kendime şöyle dedim: "Sen ki uyumsuzun birisin! Öyle her okuduğu kitaba "insanlığın sırrını açıklıyor" muamelesi çekecek, her gittiği filmden acayip keyif alacak, dinlediği her müziğe "notaların büyük zaferi" diye coşkuyla tempo tutacak bir adam değilsin! O halde neden senin için çizilen o doğal alanın dışına taşmaya çalışıyorsun! Otur, oturduğun yere! Taziye skandalını yaz, yetmedi okullardaki müfredat değişimi üzerine kalem oynat, aralık ayında ne olur, ondan haber ver, hadi diyelim biraz eğlenceli bir şeyler karalamak istiyorsun, al sana Süreyya olayı! Ama bu kadar! Taşma! Haddini bil! Hem içine doğduğun kültürel çevre açısından "yaşam tarzı" üzerine yazdığın her sözcük, senin ne denli "özentili" bir adam olduğunun kanıtı olarak sunuluyor, görmüyor musun?" Ne kadar doğru! Ama insanoğlunun heva ve hevesleri hiç strateji dinler mi? O dadanmacı ve tiryaki meşrep kişilik, zaaflarına yenik düşmeyecek de ne yapacak? Hem şeytan dürtünce kim takar kariyer planını ya da kültürel çevreyi?
*** İşte böyle diyerek gittim Cihangir'deki Leyla'ya! Leyla neresi mi? Hani şu "entelektüel magazin" dünyasının son günlerde bir numaralı gündemi olan, gazete ve dergilerde sürekli gazlanan, "bir özge" mahalle kahvesi var ya, işte orası. Propagandanın şiddeti öylesine büyüktü ki, kendi kendime "Senin ne işin var orada?" desem de gitmeden edemedim. Yağmurun "adeta Londra canım" dedirttiği bir akşamüzeri, talepleri sıfırlanmış ruh hali ve koyu bir sıkılganlıkla sokuldum Leyla'ya. Bir tanıdık görse vereceğim yanıtı hazırlamıştım: Amacım sosyal inceleme! Bir yandan da "İşte diğer tarz kafelerden farkı olmayan sıradan bir yer burası" diye iç rahatlatma girişimlerini artırıyordum. Cesaretim içeri girmeye yetmedi, alelacele dışarıdaki masaya çöktüm. Bir süre "hiçbir şey yokmuş gibi" yaptıktan sonra haşin bakışlarla etrafı kesmeye başladım. Önce dekora baktım: Ben şirinim diye bağırmasından başka bir kusur bulamadım. Ardından müşteri profiline dikkat kesildim: Bir masasında bilge kişiler "sosyalizm ve gelecek" üzerine konuşuyorlardı, bir başka masada ise genç şair son yazdığı şiir üzerinde son rötuşları yapıyordu. Arka kısımda ise ünlü yönetmen genç meslektaşlarıyla senaryo çalışmasına dalmıştı. Herkes tanıdık, herkes ünlüydü. Aralarında oylama yapılsa ÖDP silme götürürdü.
*** Uyumsuzluğum burada da ortaya çıktı. Tenkit cümlelerini ardı ardına sıralamaya başladım: Burası bu haliyle çok demode! Sanki 20 yıl öncesinin BİLSAK'ındayız. Oysa daha postmodern bir havası olmalı. Mesela şu kuytu köşede iki türbanlı kız, erkek arkadaşlarıyla "İslami hareketin temel yanılgıları" üzerine sohbet etmeli ve diğerleri de onlara karşı acayip hoşgörülü olmalı. Ne hava olur ama!
|