Festival günleri geride kaldı
İstanbul Caz Festivali geride kaldı. Birbirinden farklı tarzları olan, kaliteli müzik yapan birçok sanatçı zevkle izlenen konserler verdiler. Temmuz ayı boyunca devam eden serin ve zaman zaman yağmurlu akşamlara rağmen başta Açıkhava olmak üzere yazlık mekanlarda izleyiciyi coşturan etkinlikler yer aldı. Kağıt üzerinde zayıf gibi görünen program başarıyla tamamlandı ve İstanbullu cazseverler, gelecek yıl daha farklı bir programda, başka sanatçıların konserleri için umutlandılar ve festival düzenleyicilerine şükranlarını sundular. Belki farkında değilsiniz, tek bir konser düzenlemek bile yoğun bir çalışma ve özveri gerektiyor. Bıkmadan, yorulmadan bir yandan teknik sorunları çözmek, sanatçılarla yakından ilgilenmek, konser öncesinde sanatçılara huzurlu bir ortam sağlamak için çalışan o kadar çok görevli var ki! Çoğu amatör, caz müziğini seven, gönüllü sanatsevenler, festivaldeki konserlere sponsor olan Garanti Bankası, festival yöneticileri bu başarının mimarları. Yeni desteklerin gelmesi, her geçen yıl festivalin daha iyi olması, dünyanın sayılı festivallerinin arasında yer almasını sağlayacak. Festivale gösterilen ilgi, bu çağdaş organizasyona gelecek yıldan başlayarak yeni katılımların olacağını gösteriyor. Türkiye'nin tanıtımı anlamına da gelen Haziran ve Temmuz'daki müzik ve caz festivallerine, dev sanayi ve ticaret kuruluşlarımızın, ünlü holdinglerimizin de katılmalarını bekliyoruz.
YAĞMURDA PİYANO TINILARI 16 Temmuz Cuma akşamı yine serin, rüzgarlı ve yağmurluydu. Buna rağmen Açıkhava'yı dolduranlar çok iyi bir grubu dinleyeceklerinin farkındaydı. Piyanist Brad Mehldau'nun zengin tınıları, basçı Larry Grenadier'in sağlam ritmleri, Joshua Redman'ın artık iyice ortaya çıkan saksafondaki ustalığı hayranlıkla izlendi. Ama davulcu Ali Jackson ve gitarcı Kurt Rosenwinkel'in yaratıcılıkları, soloları, konseri en üst düzeye çıkardı. Festivalin bir başka yıldızı, John Scofield'di. Scofield, 30 yıldır bu arenada. Gerry Mulligan ve Chet Baker'la kayıtlar yapan, 1977'de ünlü Charles Mingus'la çalışan, Gary Burton ve Dave Liebman'ın guruplarında yer alan, 1982-85 arasında Miles Davis'in grubuna katılan Scofield, her zaman kendi tarzını ön plana çıkaran üst düzey bir müzikal anlayışla çalıyor. John Scofield basçı Steve Swallow ve davulcu Bill Stewart'ın konseri, festivalin en iyilerindendi. CRR'deki konserden sonra Açıkhava'ya koştu, Scofield. Sahneye davet edildi. Peş peşe iki uzun parçada, neler yapabileceğini gösterdi. Sonra da tamamen farklı bir kompozisyonda Sezen Aksu'ya eşlik etti. Bu çalışkan ve alçakgönüllü gitarcı, bir defa daha İstanbullu cazseverlerin kalbini çaldı. Yaşamını ABD'de sürdüren Meral Güneyman'ı CRR'deki konserde izledim. Güneyman, klasik piyano eğitimi almasına rağmen, caza olan ilgisiyle tanınıyor. "New Experience Project" adlı çalışmasıyla başarılı bir konser programı sunan Güneyman da iddiasız ama farklı müziğiyle ilgi topladı, beğenilerek izlendi. Festivalin bence önemli notlarından biri, her yıl olduğu gibi, bu yıl da seslendirmedeki başarıydı. Hem kapalı mekanda (CRR'de) hem de Açıkhava ve Esma Sultan'da birinci sınıf seslendirme vardı. Bu huzurlu, Hi-fi kalitesindeki konserlerin gerçekleştirilmesindeki başarıdan dolayı Altınçizme'ye teşekkürler. Festival dışında, yıl içindeki konserlerde pek görev almayan Altınçizme, her türlü övgüyü hak ediyor.
TRT-3 DİNLENMİYOR Son olarak Türkiye'nin tek klasik müzik radyosu TRT-3'ten söz etmek istiyorum. İstanbul ve İzmir Radyoları'nın DJ'lerinin de katkıda bulunduğu, ama Ankara Radyosu'- nun ağırlıkta olduğu bir radyo TRT-3. Sorumlulukları fazla. Çok uzun yıllardır klasik müziği ve cazı seçkin örnekleriyle zaman zaman açıklamalı programlarıyla sunan ve bu müzik türlerini meraklılarına tanıtan bu radyoya son zamanlarda bir haller oldu. Belki de nazar değdi. Sabahları huzur içinde (ağırlıklı olarak barok) romantik ve klasik müziğin seçkin örneklerinin dinlendiği bu radyoda yeni bir akım başladı. Bizim sinema eleştirmenlerinin çoğu gibi, birbirlerine mektup yazıyorlar. Kim daha yeni müziği çalacak, kim anlaşılması zor müzikleri mikrofonlara getirecek telaşı içindeler. Kimi elektronik müziği sevdirmeye çalışıyor, kimi John Cage gibi kendi ülkesinde bile kimsenin dinlemediği bestecileri meşhur etmeye çalışıyor. Özellikle sabah saatlerinde TRT-3 dinlemek tam bir işkenceye dönüşüyor. TRT'nin klasik müzik arşivi çok zengindir. Ellerindeki plaklar, CD'ler birer hazinedir. Brahms'lar, Beethoven'lar, Bruch'lar, Çaykovski'nin yüzüne bakan yok. Anlamsız atonal besteler, her sabah radyoda. Değerli yapımcılar, orası devlet radyosu. Bu kadar sorumsuz olamazsınız. Ben, eski radyomu istiyorum. Halkı klasik müzikten soğutmaya hiç ama hiç hakkınız yok! Bu radyoda Chopin dururken, Cage çalamazsınız.
|