'Gırgır' geçilmeyecek bir hayat!
Benim de bir çift sözüm ve anılarım olacak Oğuz Aral'a dair. Çok görmeyin n'olur; Elbette, haber dergileri Oğuz Aral'ı kapak yapmalı, genç meslektaşları, kara kaplı sayfalarla O'nu anmalı, köşeler, Oğuz Aral'ı anlatmalı, gazeteler, günlerce, hatta haftalarca "Oğuz Aral efsanesi"nden sözetmeli, "ölümünde bir çapanoğlu varsa" bulup, üzerine gitmeli, ekranlar canlı yayın yapmalı bence.. Bu ülke, Oğuz Aral gibi bir büyük sanatçıyı, tabii ki göklere çıkararak uğurlamalı. Tabii ki Oğuz Aral'ın gözü açık gitmemeli ve elbette, Usta'nın kırılan gönlü alınmalı, semalara(!) haber salınmalı! Evet evet, n'olur ölümünün ardından yapılanları, edilenleri, yazılanları çok görmeyin.. Hatta, yeterli olmadığını dahi söyleyebiliriz. Mesela, tez elden, TRT ekranlarına "Oğuz Aral imzalı" geçmiş programlar yayına sokulmalı. Adını da söylüyorum, "Oğuz Aral'ın sunduğu ve mizahçıları konuk ettiği Bizi Güldürenler" haftada bir yeniden ekrana gelmeli. O'nun, yıllar boyu -ve dönemine göre bir yenilik sayılan- Nasrettin Hoca'lı, Aziz Nesin'li çizgi filmleri sinemalarda gösterilmeli. Aral'ın derleyip toparladığı "sazlı sözlü folklorik araştırma", yayınevlerince kitap haline getirilmeli.. Galeriler, Aral'ın son yıllarında atölyesine kapanarak ve "şovunu. şatafatını çıkarmadan, ben yaptım oldu bitti demeden", titizlenerek yaptığı muhteşem ötesi resimlerin, tabloların peşine düşmeli. Yarım asır boyunca karaladığı ne varsa, gereksiz taramalardan kaçınarak yaptığı ne kadar karikatür, bant ve çizgi roman varsa, tekrar tekrar yayınlanmalı, bunların, her dönem, her daim, ne denli kalıcı olduğu dosta düşmana gösterilmeli. Orhan Veli'den, Kuvva-yı Milliye'ye, Huysuz İhtiyar'dan Nazım'a, yazdığı pek çok oyun, tekrar tekrar sahnelenmeli. Dost sofralarında ve ender olarak saz çalıp söylediği bozlaklar, ağıtlar, türküler varsa kaydıplak şirketleri tarafından alınmalı ve albüm olarak yayınlanmalı. Hamaset yapmadan, modaya uymadan, dervişçe kaleme aldığı günlük yazıları, en hızlı biçimde seri-kitap yapılmalı. Ve daha pek çok ilgisi, bilgisi.. Mesela hazırladığı reklam filmleri, mesela, yemek tarifleri, mesela, çiçekçilik vs., yani "maharetli eller"ine dair ne varsa açığa çıkarılmalı, hayata bırakılmalı.. Birkaç yıl önce karınca kararınca kotardığımız "Bir Yudum İnsan- Oğuz Aral belgeseli" işte, orada duruyor ama yetmemeli, farklı ekipler tarafından üç kez, beş kez daha yapılmalı, Usta'nın, her yönü anlatılmalı, genç kuşaklara, mizaha, çizgiye gönül vermiş genç sanatçılara defalarca gösterilmeli! Ve.. En önemlisi de belki de O'nu üzüntülere, acılara, içine kapanmaya -ölüme kadar uzanan- kahra boğan. (Her aklına geldiğinde de sıkıntılara düştüğü, kalp sızısı çektiği ve başta dönemin bir büyük basın patronu dahil, bunu, ona reva görenleri hiç affetmeyeceği!) Yani, yıllar yıllar önce bir gecede elinden hoyratça alınan, ertesi gün kapısından içeri giremediği, sonra mizahla, çizgiyle ilgisi olmayanlara teslim edilen ve mezarlığa dönüştürülüp kaybolup giden GIRGIR.. (üstelik, alay edilircesine eski bantların da korsanca yayını sürdürülen) Evet, GIRGIR, bir yolu bulunup- ehil ellerde, Oğuz Aral'ın gerçek öğrencilerince yeniden yayına sokulmalı, çıkması gerçekleştiği takdirde de dergi, o efsane dönemine selam çakmalı, 70'lerde, 80'lerde olduğu gibi bir mizah dergisinin gücü ve muhalefetinin ne menem bi şey olduğu dosta düşmana kanıtlanmalı. Ve böylece Oğuz Aral'ın da ruhu şad olmalı, kemikleri sızlamamalı, toprağına güller serpilmeli.. Özetle dostlar, büyük ve efsane sanatçılar, -ki bizim ülkede ender yetişir- şanına, şerefine, onuruna, büyüklüğüne uygun uğurlanmalı. Gelecek kuşaklara hoş bir sâda kalsın diye, şimdiki kuşaklara da kimlerin boşa nutuk atttığı, kimlerin hayata kaldığı hatırlatılsın diye.. Oğuz Abi'yle tabii ki görüşürdük, tabii ki benim için de yeri doldurulmayacak bir insandı.. Üstte bir fotoğraf görüyorsunuz.. Derin bir anlamı vardır bu fotoğrafın.. "GIRGIR" yıllarından öğrencileri, Mehmet Çağçağ, Ramize Erer ve Tuncay Akgün.. -ki sonraki zamanlarda Leman'ı çıkarıp bugünlere getiren ekibin önderleri- Usta'yla öğrencileri, belki de "bin yıldır" görüşmüyorlardı, artık herkes kendi yolunu çizmişti, kırılmaca gücenmece yoktu, saygı sevgi esastı ama hayat işte, kısaca tembellikti, hadi ileri gidelim üstüne üstlük hayırsızlıktı.. Ama işte benim de dahil olduğum, yedi ay önceki bir akşam üstü, Aral'ın atölye-evinde buluşuldu ve sabaha değin uzandı.. Nasıl anlatmalı bilmem ki bence ayrı bir hikaye çıkar o geceden. Ancak, muhteşemdi, sazlı, sözlüydü, samimi, ürkek ve acemiydi! Ev sahibi, "mahirliğini" yine gösterdi, hem yemekte, hem muhabbette, hem hocalıkta.. Öğrencileri de saygıyı, büyük saygıyı... İyi ki toplanmıştık. İyi ki çekilmiş bu fotoğraf. Sevgiyle Oğuz Abi..
|