|
|
Yağmurdereli'yi hatırlamak
Şu gelip geçen günler bir kez daha gösteriyor ki "bakan"ların çok ama "görenlerin bakir olduğu bir ülkede yaşıyoruz! Her şey o kadar açık ve net ki, bilmem, örnek vermeye gerek var mı? "Alemi kör sananlar"ın sesleri çok yükseliyor yine, çok sıkıcı, o kadar sıkıcı ki... Neyse.. İşte böylesi zamanlarda Eşber Yağmurdereli gelir aklıma Gözleri görmeyen ama beyni, yüreği hep açık olan "sıkı muhalif" Eşber Yağmurdereli... Hani, daha birkaç yıl öncesine kadar "üç çift söz etti" diye on yıllarca içerde tuttuğumuz, tehlikeli sayıp hücrelere attığımız, kaçacak deliği(!) dahi göremeyeceği bilindiği halde, üstüne demir kapılar, çelik duvarlar ördüğümüz, izbe, havasız odalara bıraktığımız Eşber Yağmurdereli... Eşber, sıklıkla telefon açar bana.. Kimi zaman hal hatır sorar, bazen de öfkelendiği, etkilendiği durumlar üzerine görüşlerini aktarır... Yazılması çizilmesi için değil canım, öylesine işte... Her defasında saygıyla dinlerim onu.. Ve her defasında bir kez daha anlarım ki, aslında "gören"lerdendir Yağmurdereli... Yüreği ve beyni, uzağı hem de çok uzağı "ileri derece"de görür ki sormayın gitsin! Günlük olaylardan o kadar haberdardır ki, kim ne yazmış, kim ne söylemiş, ne olmuş ne bitmiş, sol nereye gitmiş, Ecevitsiz DSP n'olacak, Baykal'lar, Derviş'ler, muhalifler vs. en ince ayrıntısına kadar pek çok olaya, gelişmelere hakimdir Eşber Yağmurdereli.. Eminim, şu "hızlandırılmış katliam" üzerine dahi, sıkı bir rapor hazırlamakla meşguldur şimdi! "Göz göre göre gelen cinayet"in belki de "sosyal suçluları"nı, el yordamıyla, beyin fırtınasıyla, yürek hissiyle çıkarmaya çalışıyor şu saatlerde! Biliyorum, bitirince de beni arayacak ve o listeyi sıralayacaktır!
Doğrusu, Eşber Yağmurdereli'yle sohbetlerin bitiminde insan kendini daha bir iyi hisseder, bunca ceza ve cefaya rağmen, nasıl da hayata asılıyor, nasıl da soğukkanlı davranıyor diye düşünür ve ona gıpta edersiniz. Bir gün Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Burhan Özfatura esip gürlemişti Eşber için... Yağmurdereli'nin gazetelerde çıkan siyasi bir açıklamasına "hiç alakası yokken" İzmir'den burnunu sokmuş ve "Adamın iki gözü kör. Allah iki gözünü kör etmiş, ama asıl kalp gözü kör" diye oldukça kaba sayılan bir demeç vermişti! Ertesinde bi tesadüf buluşmuş ve "Özfatura'ya küfür kıyamet girişeceğini" beklerken, ondan tek bir kelime dahi sözetmemiş ve çok başka bir konu(!) (annesine ait kimi anılar) anlatmaya başlamıştı.. Annesi Hikmet Rıza, 1932'de Cumhuriyet Gazetesi'nin düzenlediği Güzellik Yarışması'nın üçüncüsüymüş.. Hani Keriman Halis'in birinci (sonra da dünya güzeli) seçildiği yarışma.. Annesinin, dönemin toplumsal baskılarına, aile çevresinin zılgıtlarına rağmen yarışmaya girmesini, hatta üçüncü seçilmesinin ardından İstanbul'da güller gibi geçinmek, yaşamak varken, gönüllü olarak hemşirelik yapmak üzere Anadolu köylerinde yıllar boyu çalışmasını çok anlamlı buluyordu... (Zaten, kendisi de bu köy yollarında yaşanan sevdanın, Tapu Müdürü Hasip Bey'le, Hikmet Hanım'ın evliliğinin birinci yılında Erzurum'da doğmuştur.. 12 yaşında gözlerini kaybeder Eşber..) Ve anne Hikmet Hanım, Eşber nerede o oradadır artık... Yağmurdereli, genç yaşında, 20'lerinde girdiği cezaevinden 40'larında çıkana değin.. "Vatanına doğru dürüst hayırlı bir evlat yetiştirememişsin" yollu savcı ve gardiyan azarlamalarına rağmen... Ve daha uzun uzun anlattıktan sonra anne- sine ait duygularını şu sözlerle bitirir Eşber.. "İyi hatırlıyorum, baharın yaza dönüştüğü bir akşamdı. Ayın aydınlığı hepimizi sarıp sarmaladığında billur avizeler gibiydik gecenin kenarında. Gördüm ay değildi geceyi aydınlatan, dünyayı aydınlatan. O'ydu.. Annemin güzel yüzü..."
Gözlerim dolmuştu dinlerken.. Ama bir şeyi daha anlamıştım, Eşber'in kalbinin bu kadar "gören" oluşunun nedenini...
|