|
|
|
|
|
Bence en iyiler: Dogville, Yüzüklerin Efendisi ve iki bölüm birden Kill Bill
|
|
Bu yıl sinemanın asıl sürprizleri, Türk yönetmenlerin filmleri oldu. Özellikle de Fatih Akın'ın... Yüksel Yavuz'un "Küçük Özgürlük"ü pek ilgi uyandırmadan gelip geçtiyse de, sağlam ve düzeyli bir filmdi
Fransız sinemasından hayli film gördük geçen mevsim... Kimi popüler komedi örnekleri: Gerard Krawczyk imzalı "Fanfan la Tulipe-Çapkın Aşık", Francis Veber imzalı "Dost Musun, Düşman Mı?", Cedric Klapisch imzalı "İspanyol Pansiyonu" gibi... Jean-Jacques Beineix imzalı "Ölümcül Devir", Patrice Leconte imzalı "Zevkler Sokağı" genelde düşkırıklığı yaratan filmlerdi. Ama benim için asıl müthiş düşkırıklığı, Michael Haneke'nin son filmi "Kurdun Günü" oldu. Jean-Paul Rappeneau, "Bon Voyage- Herkes Kendi Yolunda" ile sevimli bir dönem filmi sunarken, usta Claude Chabrol "Kötülük Çiçeği" ile yeterince doyurdu. Yann Samuel'in duygusal komedisi "Cesaretin Var Mı Aşka?", Olivier Dahan'ın polisiyesi "Kıyamet Melekleri" çok yankı yapmazken, François Ozon iki filmiyle yılın en iyilerindendi: "Kumun Altında" ve "Havuz".
İngiliz sinemasının cicileri İngiliz sinemasından az sayıda ama iyi film izledik. Peter Mullan'ın "Günahkar Rahibeler", Stephen Frears'in "Kirli Tatlı Şeyler", Ken Loach'un "Sweet Sixteen-Afili Delikanlı", Jim Sheridan'ın "Yeni Bir Ülkede" filmleri yılın en kaliteli filmleri arasındaydı. Peter Webber bir Avrupa ortak-yapımı olan "İnci Küpeli Kız"la yılın en iyi ressam filmini ortaya koyarken, Peter Howitt'in Rowan Atkinson'lu "Johnny English" veya Nigel Cole'un "Takvim Kızları", farklı popüler komedi örnekleriydi.
İtalya ve İspanya'dan İtalyan sinemasından gelen filmler arasında Gabriele Muccino imzalı iki film, "Son Öpücük" ve de "Beni Unutma" romantik yapılarıyla dikkat çektiler. Ferzan Özpetek'in "Karşı Pencere"si de aynı yoldan gidiyordu. Alessandro d'Alatri "Benimle Evlenir Misin?" le komediye kayarken, Roberto Benigni "Pinokyo" yla hemen hiç ilgi çekemedi. Roberta Torre'nin "Angela"sı modern bir kadın portresi çizerken, ustalar yine bildikleri yoldaydı. Bernardo Bertolucci "Düşler, Tutkular ve Suçlar"la Mayıs '68 olaylarına cinsellik ağırlıklı biçimde yaklaşıyor, Marco Bellocchio ise "Günaydın Gece"yle bir siyasal dönem filmi yapıyordu. İspanyol sineması ise Antonio Hernandez'in son derece ilginç "Sınırsız Kentte" ve Enrique Urbizu'nun "Kasa 507"si ile yetersiz biçimde temsil edildi.
Üç Fatih Akın filmi birden Alman sinemasından da hayli film gördük bu yıl. Tam bir süpriz oluşturacak kadar... Christopher Roth'un "Baader-Meinhof"u siyasal bir filmdi. Wolfgang Becker'in "Elveda Lenin"i ise siyasete ince bir komedinin kalıplarıyla yaklaşıyordu. Robert Schwentke'nin "Dövme"si ve Roland Suso'nun "Tünel"i Alman sinemasındaki genç yönelişlerin simgesiydiler. Ama asıl ilginç olan, bu ülkeden gelen Türklerin filmleri oldu. Özellikle de Fatih Akın'ın... Bu önemli sanatçımızın geçen yıllardan kalma iki filmi, "Kısa ve Acısız" ve "Temmuzda" art arda gösterime çıktılar. Ardından Berlin'deki Altın Ayı onuruna son filmi "Duvara Karşı" da geldi. Ve böylece Türk seyircisi Fatih Akın'ı birden ve gereği gibi tanıyıverdi. Yüksel Yavuz'un "Küçük Özgürlük" ü pek ilgi uyandırmadan gelip geçtiyse de, bunun da sağlam ve düzeyli bir film olduğunu söylemek gerekir.
Kuzey Avrupa'dan Avrupa'nın kuzeyinden de bir avuç film izledik. Örneğin İsveç'ten... Lukas Moodyson'un "Daima Lilya"sı ne denli düzeyliyse, Ole Barnedal'ın "Dina" sı da o denli bir sömürü filmiydi. Mikael Hafstrom'un "Evil- Şeytana Karşı"sı ve Dagur Kari'nin "Buzdan Hayaller"i ilginç birer gençlik dönemi irdelemesiydi. Danimarka'dan Lars Von Trier, "Dogville" iyle gerçek bir şok yaratırken, "Beş Engel" filmini sadece deneysel sinema meraklıları için yollamıştı sanki... Lone Scherfig'in "Wilbur Ölmek İstiyor"u ise mevsim sonunun en sempatik filmlerinden biri oldu.
Kanada'dan Japonya'ya Başka neler vardı? Kanada'dan Deepa Mehta'nın çağdaş Hint sineması parodisi olan "Bollywood- Hollywood"unu da, Denys Arcand'ın 68 kuşağının günümüzdeki hesaplaşmasını anlatan "Barbarların İstilası"nı da farklı birer keyif alarak zevkle izledik. İran'dan sadece Abbas Kiarostami'nin son filmlerinden "10" geldi. Brezilya'dan Fernando Meirelles'in "Tanrı Kent" ve Hector Babenco'nun "Carandiru" su ile büyülendik. Arjantin'den Carlos Sorin'in "Arjantin Hikayeleri" ve Fernando Leon de Aranoe'nin "Kırmızı Pazartesiler"i geldi. Japonya ise bir avuç film yolladı. Kinji Fukasaku'nun "Ölüm Oyunu" ve Hideo Nakata'nın "Karanlık Sular"ı çağdaş şiddet ve fantastik meraklılarını sevindirirken, Takeshi Kitano ustanın "Bebekler" i son yılların en güzel aşk filmlerinden biri olarak belleklerimizdeki özel yerini aldı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|