|
|
|
|
Başardıklarım bir rüya gibiydi
Kendisini, Einstein, Dali gibi dahilere benzeten Tan Sağtürk "Bizler mesleğinin kalıpları içinde çıldırabilen insanlarız. Ben ayaklarımı iki kere çırparak buralara gelmedim, ne olduysa çıldırma anında oldu" diyor
* Mercedes Benz'in A Serisi'ne ait "Kendi Yıldızını Takip Et" sloganı size ne anlam ifade ediyor? Herkesin kendi hayat felsefesi vardır. Ama hayat insanı değişik yerlere saptırıp, hedeflerinden uzaklaştırabiliyor. Bu slogandan, ne olursa olsun insanların hedeflerine varabilmesini anlıyorum.
* A Serisini ifade eden "dinamik, heyecanlı ve özgün" kelimeleri size ne çağrıştırıyor? Bu kelimeler insanın kendi kendisini bilmesini ifade ediyor. En azından dünya üzerinde nerede bulunduğumuzu bilmemiz önemli. Ayrıca heyecan yoksa dinamizm oluşmuyor. Bütün bunların sonucunda önemli olan özgün kalabilmek. Bu üç kelime aslında bütün sanatçıların varmak istedikleri yer. Hangi eseri yaparsak yapalım, hangi resmi boyarsak boyayalım, özgün olmasını istiyoruz. Bunlar yaratıcılığın üç sihirli kelimesi.
* Sizin için kendi yıldızınızı takip etmek, kuralları yıkmak mıdır? Kuralları yıkmaktan ziyade önce güçlü olabilmeyi bilmek gerekiyor. İnsanlara bakıyorum da pek çoğu istediği mesleği, istediği şekilde yapamıyor. Hayatındaki şeyleri istediği şekilde yürütemiyor. 28 yıldır bu işi yapıyorum. Bunları nasıl başardım ben de düşünüyorum şimdi. Sanırım çok isteyince oluyor. Çevredeki engeller de bu şekilde atlatılabiliyor. Benim için bu başardıklarım ütopik bir rüya gibiydi. Keşke kendi çocuğum olduğu zaman o da kendi istediği şeyleri, istediği zaman yapabilse ve bundan mutluluk duyabilse. İşte o zaman hayata gelmenin keyfini yaşayacaktır. O yüzden her zaman engellerin üzerinden atlamak zorunda değiliz. Bazen etrafından da dolaşabiliriz.
* "Kendi yıldızımı takip ettim" diyebileceğiniz neler yaptınız? Çeşitli kurumlardan ve vakıflardan her gün yaptığımız şeyler için ödüller geliyor. Bunlar yaptıklarımızın alkışı gibi. Siz doğru yoldasınız, biz de sizi tebrik ediyoruz anlamında. O alkışlar bize mutluluk veriyor, güç katıyor. Çünkü bizim ülkemizde balenin durumu müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi bir durumda. Bu yüzden mümkün olduğunca okullarımızı açıp, tanıtmaya çalışıyoruz. Örneğin, geçen hafta Marmaris Bale Festivali'ndeydik. Çok büyük reklam yapmamıza rağmer pop star gibi karşılandık.
* Türkiye'nin her köşesinden yeni yetenekler çıkarıyorsunuz. Bu bale sanatçısı olmaya aday öğrencileriniz de kendi yıldızlarını takip edebilecek mi? Bu biraz da ailenin tutumuna bağlı. Doğuda yaşayan çocukların 0-6 yaşları arasında nasıl yetiştirdikleri çok önemli. Çünkü onların kendi yıldızlarını takip etmeleri daha zor olacaktır. Kolektif bir sanat yaptığımız için, kurallarımız var. O kurallar yumuşak bir şekilde uygulanırsa ve bale disiplini doğru bir şekilde kullanılırsa, o çocuk aldığı eğitimden nereye doğru gidebileceğini bulur. Ufak bir çocuk için evde ayrılıklar olduğunda bunu kaldırabilmesi çok zor. Bu nedenle hayatta bağlanabileceği bir şey bulması çok önemli. Bu bale, ya da başka bir şey olabilir. Böylece hayatı boyunca tutunabileceği bir dala sahip olmuş olur. Ancak şunu söyleyebilirim ki bizim okullarımıza devam eden öğrenciler, en azından uyuşturucu kullanmıyorlar. Artık bir çocuğun uyuşturucu kullanmıyor olması çok nadir bir durum.
* Bir söyleşinizde hayatın monoton bir süreçte ilerlediğini belirtmişsiniz. Hatta başarının bile duruma uygun monotonlaştığını ifade etmişsiniz. Şimdi öğrencilerinize hayatın monotonluğundan çıkıp kendi yıldızlarının peşlerinde koşmaları gerektiğini nasıl anlatıyorsunuz? Ben öğüt vermenin çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Hayatta herkesin her şeyi yaşayarak öğrenmesi gerek. Onlarla arkadaş gibi olup, aynı zamanda çalışma sistemi içinde onların üstünde olduğumu hissettirmem gerekiyor.
* Fransa'da geçirdiğiniz ameliyat sonucunda yürüyememeniz ihtimali söz konusu olmuş. O zamanlar "Eğer dans edemezsem arkeoloji okuluna gideceğim" demişsiniz. Yıldızınız dans pistlerinde mi, yoksa kazı keşiflerinde mi parlaması sizi daha çok mutlu ederdi? Bunu bilmek çok zor. Ama her zaman şunu düşünüyorum; en azından o kararı aldığımda hastanede yatarken hayatımdan çok mutluydum. Bir daha dans edemeyeceğim için içimde bir burukluk olacaktı. Ama insan çok sevdiği bir şeyi yapamaz hale geldiği zaman, yeni bir yol çizmeli. Ya da bir şans varsa, onu denemek lazım. Kendi yıldızını yaratmak ve takip etmek de böyle bir şey.
* "Yıldızları Sahnelere Serptiler" isimli kitabınız da sizi çağıran yıldızınızın tılsımlarından mı çıktı? Fransız Devlet Balesi içinde bazı yıldızlar vardır ve onlara çok değer verilir. Kitapta onların hikayeleri anlatılıyor. Bale, çok ufak yaşta başladığım ve bugüne kadar getirdiğim bir düş. Orada hedeflerim gözüküyor. Kitabın başına şöyle bir şey yazmıştım: "Bir incir ağıacının tepesine çıkar, bulutlara doğru bakar. Aslında baktığı yer bulutların çok ötesindedir. Hep o tarafa doğru bakmaya devam edecektir. Ne kadar bulut olursa olsun." Türkiye'nin değişik yerlerinde bir sürü konferansa katılıyoruz. Konferanslarda da gençlere bunu anlatıyorum. İyi arkadaşlar seçin, sizi hedeflerinizden saptırmasınlar diyorum.
* Mersedes Benz'in yeri üyesi olan A Serisi, bir başarı hikayesi yaratmayı amaçlıyor. Yıldızınızı takip ederek önemli işlere imza atmış olan bir başarı hikayesinin kahramanı olduğunuzu da düşünürsek bu hikayeler arasındaki benzerlik neler olabilir? Bizim aslında hiç saymadığımız ve saymaya da gerek duymadığımız en büyük benzerlik, kendi mesleği içinde çıldırabilme özelliği. Kaşlar çatılıyor, gözler büyüyor ve bir yaratık halini alıyorsunuz. Bunu bulabilmek çok özel bir şey. Bir fabrikatör olsaydım, bu olur muydu bilmiyorum. Ama ben Einstein'ın Salvador Dali'nin ve benim bu konuda çok farklı olmadığımızı düşünüyorum. Kendi mesleğinin kalıpları içinde çıldırabilen insanlarız. Ben ayaklarımı iki kere çırparak buralara gelmedim. Ne olursa, o çıldırma anında oluyor. Ona, ilham da denilebilir. Sürekli bu düşünceyle yatıp kalkan insan için ilham her an gelebilir. Yeter ki doğru bir ortamda bulunsun.
|
|
|
|
|
|
|
|
|