Küreselleşen toplumun etkisiyle gittikçe daha fazla tüketim yapıyoruz. Refah düzeyinin gelişmesi ise bu sağlıksız durumu besliyor. Çılgın tüketim arzusu, nüfus artışıyla birleşince, yeni mallar üretmek için yeni hammaddelere saldırıyoruz. Ama aslında yaşam alanımızı harcıyoruz.
Birleşmiş Milletler Nüfus Bölümü, 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 41'lik bir artışla 8.9 milyar kişiye ulaşacağını tahmin ediyor. Tema Vakfı'nın yayınladığı Worldwatch Enstitüsü'nün yaptığı 'Dünyanın Durumu 2004' araştırmasına göre, nüfus artışının sadece yoksul ülkeler için bir tehlike yarattığını düşünmek yanlış. Çünkü gelişmiş ülkelerdeki yüksek tüketim düzeyi düşünüldüğünde, buralardaki nüfus artışı daha da önem kazanıyor. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa'da yaşayan yüzde 12'lik kesim, dünya genelindeki kişisel tüketim harcamalarının yüzde 60'ını yaparken; Güney Asya, Orta ve Güney Afrika ülkelerinde yaşayan ve dünya nüfusunun üçte birini oluşturan kesimin kişisel harcamaları ise yüzde 3.2 düzeyinde kalıyor. Tüm bu tüketim çılgınlığı, 20. yüzyılda daha fazla hammadde kullanımını da beraberinde getirdi. 1960-95 yılları arasında dünya genelinde maden kullanımı 2.5 kat, metal kullanımı 2.1 kat, ağaç ürünleri kullanımı 2.3 kat ve plastik gibi sentetik maddelerin kullanımı ise 5.6 kat arttı. Giderek artan kağıt talebi, ormanlar üzerinde ciddi baskıya yol açıyor. Uzmanlar, 2050 yılına gelindiğinde dünyadaki sanayi amaçlı orman ürünleri talebinin yarısından fazlasının kağıt hamuru ve üretimi için gerekli olacağını vurgularken geri dönüştürülmüş liflerden üretilen kağıt lifi oranının ise, 80 yılda sadece yüzde 18'lik bir artış gösterdiğine dikkat çekiyor.