Vicdan dostlarıma şahsi mektup
"Neden eksildik böyle, uzadıkça yolculuklar? Hangi durakta kim kaldı sarılacak?" ... diye düşüvermişti, şu Dipsiz Kuyu'nun bir köşesindeki telefon numarasına mesaj. Sizin içinizdeki bir acıya sabah sabah koşan, paylaşan sımsıcak bir dostluk. Sonra, Aksaray ilinden, neredeyse her gün kısa bir merhaba diyen, yaşının çok ötesinde bilgi ve ilgileriyle beni hep şaşırtan 15 yaşındaki Fatih'in "kendinize iyi bakın" diyen sesi. Sonra... Bir baktım, ne kadar kocaman, ne kadar küçük olduklarını tahmin edemem ama, çoğunun yüzünü görmediğim, birçoğunun ismini ezberden bildiğim, bir kısmının sesine artık aşina olduğum, yıllarla birikmiş, arada fireler vermiş, yeni dostlarla renklenmiş bir başka ailem daha oluvermiş. Birkaç gün önce, Suruç'un bir köyünden gelip "Abi İstanbul'dayım" dedikten sonra, dünyayı sorgulamasını zaten bana yazdıklarından bilip saygı duyduğum Bilal'in aydınlık yüzüyle buluşma. Elinde bir torba isot, kucaklaşma. Kısaca "okur" demeye dilim varmıyor artık. Daha ötesi bir şey. Sanki "Dipsiz Kuyu"yu birlikte yazıyor, birlikte hissediyor, birlikte öfkeleniyor, birlikte susuveriyoruz. Öyle soğuk soğuk, akıl veren, şunu yazsaydın, bunu yazmasaydın, çok iyi, pek iyi olmamış gibisinden "mesafeli" okur-yazar "iletişimi"nden başka bir şey bu. Çoğu bin bir sıkıntıyla hayata tutunma çabasındayken bile... Kendi gündelik dertlerinin ötesinde, vicdanlarını, duygularını, duyarlılıklarını tüm mağduriyetler, tüm mazlumlar, hayatın tüm sadmeleri ile insanın tüm iyilikleri üstünde... Hayır, üstünde değil, tam içinde dolaştırıp duran güzel insanlar. Artık bir çeyrek asrı doldurmak üzere olduğum bu meslek, elbette üzüntüler, öfkeler, hayal kırıklıkları da yıktı üstüme; yine de bana hayatımı kazandırdı, dünya tatlısı ustalar, pırıl pırıl genç meslektaşlar kazandırdı... Ama bir 10 yıldır, dipsiz kuyulardaki, doğru-yanlış, her halükarda içten, yürekten gezinti Türkiye'nin her tarafından, hatta dünyanın çeşitli köşelerinden "vicdan dostları" kazandırdı. Mesajları, mektupları, mailleri, adresleri, telefon numaralarını klasör klasör sakladım, saklıyorum. Hayatım ne kadar uzundur, ne kadar kısa olacaktır, arzu vakti, imkanı yaratacak mıdır, bilemem; lakin, içimden gelen odur ki, bir ara olabildiğince çok kapıyı çalmak, hepsine yüz yüze, en azından bir merhaba demek isterim. Dipsiz Kuyu genellikle, eleştiri, hatta öfke doludur. Hiçbir şeyi beğenmemenin ukalalığı ile değil, hiçbir mağdurun, mağduriyetin unutulmamasına dair bir telaşla. Bu ülkeye inancı besleyecek elbette bir çok şey vardır. Benimkini en çok besleyenlerden biri, bu ülkede onlar gibi insanların da varlığı. Mütevazı, "sıradan" denilen hayatların içinde, sorularını, sorgulamalarını çoğaltanlar, bilgilerini, anlamaya çalıştıklarını büyütmeye çabalayanlar... Vicdanlarını, yüreklerini koşturan, konuşturmaya uğraşanlar. O yüzden, nasıl çok yakından bir merhaba demek istiyorsam, nasıl her mesaja, her sese, her mektuba bir teşekkürle yetişmeye gayret ediyorsam, bir gün, "o gün" geldiğinde de, bir bilebilsem, vedalaşabilmek isterim. Şimdilik, sadece bir süreliğine, yeniden dipsiz kuyularda paylaşmak üzere, hoşçakalın. Biraz akıl, fikir, yürek nadası. Müsaadenizle.
|