|
|
|
|
|
|
Ben de aldatıldığını duyan her kadın gibi öfkelendim
Uzun süredir gözlerden uzak olan Zuhal Olcay, evliliğinden yeni projelerine yaşlılık korkusundan kilo takıntısına kadar her şeyi dobra dobra anlattı
Eşi Haluk Bilginer'le bir ilişkinin getirdiği tüm iniş-çıkışları yaşadığını söyleyen Zuhal Olcay, "Bizi bu dalgalanmalar ayakta tutuyor" diyor.
* KISKANÇ bir kadınım ama hayatı kendime zindan edecek kadar değil.
* BİR kadın aldatıldığını duyunca ne hissederse, hepsini hissettim.
*** Haluk bir yol ayrımına gelmişti ama aşk uğruna benimle kaldı
Zuhal Olcay, eşiyle kurdukları "Tiyatro Atölyesi"nin keyfini ve ayrıcalığını yaşıyor. Her ilişki gibi onlarınkinin de inişli çıkışlı olduğunu söyleyen oyuncu, aşkın reçetesi olmadığına inanıyor
Hepimiz zamanla değişiyoruz" diyor, Zuhal Olcay. O eskiden de böyle dobra, samimi ve korkularını bile itiraf edecek kadar cesur muydu bilemem, ama karşımda duran kadın gerçekten öyleydi. Her şeyden önce sahiciydi. Ünlü, başarılı ve evli bir kadının bünyesinde barındırabileceği tüm özellikleri; zaafları, kıskançlıkları, hırsı, telaşları taşıyordu içinde. En güzelini yapıyor ve kendini kandırmıyordu. Herkesin yapması gereken şey de, önce kendine karşı dürüst olmak değil mi zaten?
* Uzun zamandır yoktunuz, neler yapıyorsunuz? En son Fazıl Say'ın Nazım Hikmet Orotoryosu'nu yaptık Aspendos ve Ankara'da. Geçen hafta da İzmir'de kendi şarkılarımdan oluşan bir konser verdim. Çok güzel geçti, çok hoş bir seyirci vardı. Şimdi de önümüzdeki sezon tiyatroda hangi oyunları sahneye koyacağımızı planlıyoruz, onların hazırlıkları var. Jan Darc'ın "Öbür Ölüm" adlı oyununu oynayacağız, yine yoğun bir dönem olacak.
* Müzik çalışmalarınız olacak mı peki? Most Production'ın düzenlediği Açıkhava konserlerinde 4 Ağustos'ta Bülent Ortaçgil'le birlikte ilk kez sahneye çıkacağız. Ankara ve İzmir konserleri de olacak. Müzik hep var hayatımda, hep de olacak. "Başucu Şarkıları" albümünün ikincisini de yapmak istiyorum, onu da yapacağım bu arada.
* Televizyonda hiç görmüyoruz sizi. Teklif gelmiyor mu, yoksa siz özellikle mi dizi yapmamayı tercih ediyorsunuz? Ben çok korkuyorum televizyondan, ayrıca çok da sıkılıyorum. Haftada sadece iki günümü alacak doğru düzgün bir proje olursa, belki...
* Nesi korkutuyor sizi? Diziler çok çabuk çekiliyor, ister istemez. İşler paket program olmaya başlayınca, bu sefer cepten yemeye başlıyorsunuz. Özensiz, üstün körü, yalap şap sahneler çekiliyor. Oyunculukta kendini tekrar etmeye, klişeleşmeye başlıyorsun, bundan kaçış yok. Uzun süreye yayılmış, 4-5 bölümlük bir şey olsa tamam. Her şey klişe, sit-comlar daha anlaşılır, daha mantıklı bir yerde. Ama büyük konuşmayayım da, dramalarda oynamam.
* Artık bir yarışmayla herkes oyuncu, herkes şarkıcı... Bu sizi rahatsız ediyor mu, yoksa "gereklidir" mi diyorsunuz? Kesinlikle rahatsız oluyorum. Oyunculuk üç beş haftalık kursla öğrenilecek bir şey değil. Bu sonu gelmeyen bir eğitim. Bu tarz yaklaşımlar, yarışmalar bu mesleği çok basit edilinebilecek bir meslekmiş gibi gösteriyor ki, bu da çok sakıncalı. Bunlara "Yırtma yarışmaları" demek daha doğru aslında. İnsanlar ünlü olursam, bir şekilde yırtarım hayatta diye bakıyorlar onlara. Oradaki gençler için yazık.
* Tiyatro halk için yapılır, halktan beslenir aslında ama artık sadece orta sınıfın üzeri gidebiliyor tiyatroya. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Tiyatroya gitmek isteyip de gidemeyen insanlar var ama çok az. Bence gitmek isteyen insan gider. Böyle bir alışkanlık yok, çaba yok. Ama şu anda Türkiye'de belirli bir tiyatro izleyicisi var, inşallah bu sayı artacak, umutluyum. Biz de burada perde açtığımız, sahneye oyun koyduğumuz için mutluyuz. Ama çok para kazanmak istiyorsanız, bu işi yapmayacaksınız tabii o da ayrı.
* Bu tiyatroyu kurarken de maddi anlamda çok zorlandınız sanırım... Oldukça... Televizyona yaptığımız işler, Haluk'un reklam filmleri olmasa, tiyatrodan kazandığımızla altından kalkamazdık. Ama bu bir kahramanlık değil, kendi istediğimiz için yaptık her şeyi. Kimse bizim kafamıza silah dayamadı.
* Bir tiyatrocu için dizilerde ya da reklamlarda rol almak pek de haz etmediği bir şeydir. Burada kurban eşiniz Haluk Bilginer mi oldu? Kurban demeyelim çünkü o gerçekten de keyif aldı yaptığı işlerden. Ama elbette bu ülkede bazı şeyler ters işliyor. Televizyonda ne kadar çok görünüyorsanız, insanlar sizi tiyatroda görmeye de daha geliyor. Ünlü olmak bir şekilde işe yarıyor.
* Haluk Bilginer dünya çapında bir aktör olduğu halde, onun farkına bir dizi sayesinde varılmış olması gibi... Evet öyle, buna ekleyecek hiçbir şeyim yok. Buna yazık mı dersiniz, ne dersiniz bilmiyorum. Türkiye'nin gerçeği bu. Yurtdışında çok önemli aktörlere, aktrislere baktığınız zaman belki kariyerlerinin çok başında dizilerde oynamışlardır, sonrasında asla dizilerde falan görünmezler. Bizde tam tersi. Ama ben ve Haluk için artık bu geçerli değil. İnanıyorum ki artık biz televizyonda gözükmesek de, eğer iyi bir şeyler yapıyorsak insanlar tiyatroya bizi izlemeye gelir.
* Siz hep medyadan uzak durmayı, gözlerden uzak yaşamayı becerebilen bir isim oldunuz. Bunun bir yolu var mı? Hayır, galiba ben bir tarafımla hep saklı kalmayı çok seviyorum. Bun ben de çok soruyorum kendime. Hem mesleğimi çok seviyor ve onun getirdiği şeylere bayılıyorum hem de bir yerden sonra kendime kalmak istiyorum. Özel hayatım ya da benle ilgili şeyler çok kurcalanmaya başlandığında bütün kapılarımı kapatıyorum. Arkadaşlarımla da aynı şekilde, biri beni çok fazla deştiği zaman zırhlarımı geçiriveriyorum üstüme. Ama bu medyada ya da orda burda açık gibi görünen, çok fazla konuşan insanların hepsinden daha açığım aslında. Onların hepsi palavra, oturuyorlar böyle sayfalarca kendilerinden konuşuyorlar ya, inanmıyorum ben bunlara. Gerek de yok zaten kendini bu kadar çok anlatmaya, deşifre etmeye. Yaptığın işlerle ortaya çıkarsın, onlar da seni yeterince anlatıyorlar zaten. Benim bir gece klübünden çıkarken, biriyle yaptığım telefon konuşmasının basına yansıması beni çok utandırır mesela ama birçok insan bundan hoşlanıyor.
* Şöhret bu anlamda size çok zarar getirdi, üzdü mü? Geçmişte birkaç olay olduğunu hatırlıyorum ama onun dışında çok ciddi yara aldığımı sanmıyorum. Şöhretli olmanın size getirdiği güzel şeyler de var. Özel ilgi görmek, insanların size isminizle hitap etmesi... İnsansınız, ister istemez bunlar hoşunuza gidiyor, istemem yan cebime koy oluyor yani. Ama kimsede sokakta görünce benim üstüme saldırmıyor, ben öyle bir ünlü değilim.
* Dışarıdan bakıldığında soğuk ve mesafeli duruyorsunuz. Oysa tam tersi, çok içten ve samimisiniz. Aslında soğuk değilim ama belki şu var; ben kendisiyle çok uğraşan biri insanım. Kendi iç yolculuğuyla, insan olmakla... Zaman zaman taşlarımı oynatmaya çalıştıkları zaman kapatıyorumdur kendimi bazı insanlara. O da benim en doğal hakkım. Herkesin herkesi sevme zorunluluğu yok.
* Bu mesafeli duruşun asıl nedeni yara almaktan, kırılmaktan korkmak mı? Her şey olabilir ama korku temel neden. Hani o çok içine kapanık insanlar vardır ya, Tanrı gibi dururlar. Tanrı falan değildir onlar, biraz kazıyın korkağın teki çıkarlar. Hepimizin korkuları var, sadece yoğunluklarımız farklı. Farkındalık çok önemli. Kimisi korkularıyla yüzleşmeye çalışır, kimisi yüzleşmez bile. İşte o insanlardan çok korkacak ve uzak duracaksın.
İlknur Kızıltoprak
|
|
|
|
|
|
|
|
|