Nahif soru!..
Rus bilim adamları fay kırıklarının yol açtığı sesleri kaydetmek için kazdıkları 15 kilometre derinliğindeki kuyudan garip sesler duydular. Azap çeken, acı çeken insanların sesleriydi sanki duyulanlar. Haber günlerdir "internet medyası"nda "sayfadan sayfaya" dolaşıp duruyor. Olayın ne ölçüde "doğruluk" taşıdığı ayrı mevzu; ama söz konusu habere dayanılarak yorumlar da yapılıyor. En ilginç yorumsa, duyulan çığlıkların "cehennem"den gelen sesler olduğu yolundaki değerlendirmeler. Ve... Cehennemin sesleri bir "tık" ötenizde... Verilen adresi tıkladığınızda cehennemin tüylerinizi diken diken eden seslerini duyabiliyorsunuz net olarak... Bir araya toplanmış milyonlarca insanın çığlıkları kulağınıza geliyor. Belli ki acı çekiyorlar, evet azap çekiyorlar... Gerçekten de korkunç, dehşet verici... Cehennem olgusu ister istemez dini yorumları da davet ediyor tartışmanın içine... Sesler cehennemden mi geliyor, yoksa başka bir şey mi var işin içinde? Cehennem en büyük korkusu insanoğlunun... Kimler gider cehenneme? Ne azaplar çeker gidenler? İnananlar kadar, inanmayanların da bilinçaltlarında bir yerlerde durur cehennem korkusu... "Gönül gözü açık olan insanlar"ın cehennem "akibet"inden uzak kalacağını söyler din "ulema"sı... Yine de yerin yedi kat altından gelen sesler ürkütür "ölümlü"leri... Lakin... Bir türlü anlayamazlar o seslerin yerin mi, yoksa kendi içinin mi derininden geldiğini, bir türlü... Kendi vicdanlarının "azap" yüklü sesi olmasın sakın, kulaklarını sağır eden çığlıklar? Kim bilir! Cehennem yerin yedi kat altındaysa cennet nerededir peki? Ve kimler gider cennete? Kim bilir? Çocuktum daha.. Yeni başlamıştım ilkokula... Festival, yaz aylarının sıradanlığını alt-üst etmişti küçük şehrimizde... Ve... Şehre "mehter takımı" gelmişti bir de... Kostümlerinin "renk şöleni"yle sokaklar karnaval görüntüsüne bürünmüştü bir anda... Fakat ille de o müzik! Trompet seslerinin yarattığı harikulade duyguların üzerine, kocaman kös davullarının tokmakları iniyordu. Muazzam bir coşkunun kreşendosu ayağa kaldırıyordu şehrin sokaklarını.. Bir de benim çocuk yüreğimi... Koşarak eve gittiğimi hatırlıyorum. Babama sorduğum soru, yarım asrı aşan hayatımın belki de en "nahif" sorusuydu... En nahif ama cevabını en çok duymak istediğim soru: "Mehter takımı cennete gider mi baba?" Mütedeyyin bir Müslümandı babam... Yanına oturttu ve cennette kimlerin, nasıl gidebileceğini anlattı uzun uzun... Sorum, tam da istediğim yanıtı almamıştı... Küçük bir düş kırıklığıydı yaşanan... Lakin... Ben yine de, adım gibi emindim "mehter takımı"nın cennetin kapısını araladığından... Bir çocuk yüreğini bu kadar kabartıp sevindirenler de giremezse cennete, başka kimin hakkı olabilirdi ki "gönlü ferah" durabilmek cennetin kapısında?
Kulağınıza ürkütücü sesler geliyorsa ara-sıra; bilin ki içinizin "yedikat" derininden kendi "cehennem"iniz ses veriyordur "kendi" vicdanınıza. Cennetse; sevindirilmeyi bekleyen bir çocuk yüreği kadar yakındır kapınıza... (Şarkılarını söylemeyi bekleyen Kıvanç'ın öyküsünü bu köşede okumuştunuz.. Dün de SABAH'ta haber olarak yer aldı..Kıvanç'ı, o amansız hastalığın pençesinden söküp çıkarmak için oluşturulan "umut zinciri"ne halkalar eklemek gerekiyor.. "Ardıç kuşu"nu yuvasına koymak için kulak verin yüreğinizin sesine...)
|