Avrupai durumlar!...
Perşembe gecesi Frankfurt'ta topladığımız Siyaset Meydanı'nda, gazeteci Ahmet Özay dedi ki: "Bir zamanlar; biz Avrupa'da yaşayan gazeteciler için en önemli haber; Brüksel'de 'çöpçü' olarak çalışan bir yurttaşımızın AT binasında temizlik yaparken resmini çekmek ve altına şöyle yazmaktı: 'Türkler Avrupa'da!.." Ya da: "Nihayet Avrupa Topluluğu'na adım attık!" Haber ironik olmakla birlikte, deneyimli gazeteci Ahmet Özay'a göre, bir gerçeğin de yalın fotoğrafıydı aslında... Çünkü Türkler, o zamanki adıyla Avrupa Topluluğu'na adım atabilmekten hayli uzak duruyordu. Hayal gibi!.. Oysa, bizim Siyaset Meydanı'ndan hemen sonra hafta sonunda yapılan seçimlerde üç Türk "o" hayali gerçekleştirdi bile... Avrupalıların oylarıyla Avrupa Birliği'nin yasama organı olan Avrupa Parlamentosu'na girdi... Temizlik işçisi olarak değil; tıpkı bir İngiliz, bir Alman, bir Fransız gibi; eşit oya ve aynı güce sahip bir parlamenter olarak... Tercihli listelerin kaderi belli olduğunda belki seçilen Türk parlamenter sayısı daha da artacak... Lakin... Sayı kaç olursa olsun, onların haberleri, yıllar önce "ironi" olsun diye birinci sayfalardan ve kocaman resimlerle verilen "çöpçü" atalarının fotoğrafları kadar yer bulamayacak gazetelerde... İki-üç sütunla geçiştirilecek... Alıştık mı "Avrupai" durumlara; yoksa farkında mı değiliz bu tarihi "dönüşüm"ün? Kim bilir? Ya da... Gerçekten de "kim" biliyor Avrupa Parlamentosu denilen bize yabancı "oluşum"un önemini? Dahası, gelecekte taşıyacağı ağırlığı? Kim farkında? Belki henüz Avrupa kamuoyu bile farkında değil; Avrupa'daki tarihi dönüşümün gizli gündeminin... Açıkça da dillendirilmediğinden besbelli... Lakin, yarım asır önce "Kömür-Çelik Birliği" adıyla sanayileşmiş altı ülkenin başlattığı tarihi sürecin; eninde sonunda bir "siyasi" entegrasyona hızlı adımlarla gittiği görmezden gelinebilir mi? Hızlı, evet... Bir insan ömrü için farklı anlamlar taşısa da da elli yıl, insanlık tarihi için cim karnında nokta bile değil... O çok "dillendirilmeyen" gündemin nasıl bir Avrupa'ya adım adım gittiği ve o sürecin sonunda nereye varılacağını bilen biliyor elbette... Suların akışı o yönde... Biz dillendirelim: Belki "elli yıl" sonra Avrupa Birliği içinde "ulusal parlamentolar" kalmayacak!.. Ulusal parlamentoların, meclislerin, senatoların yerini; herkesin içinde "ağırlığıyla" temsil edileceği Avrupa Parlamentosu alacak... Eski ülke sınırları içinde yalnızca "yerel yönetimler" ve "yerel meclisler" olacak, o kadar! Dillendirilmemesi şundandır ki; henüz eski AB üyelerinin halkları bile hazır değil ulusal parlamentoların ortadan kalkmasına... Ama elli yıl önce "bugün"e hazır mıydılar sanki? Sorulsa ne derlerdi? Kaldı ki, bugün de her şey "toz-pembe" değil AB rüyalarında... Ekonomik ve sosyal krizlerin sebebini AB'ye yoranlar da az değil Avrupa coğrafyasında... Yeniden referandumlara gidilse, hatırı sayılır "hayır" oylarına da kimse şaşmaz aslında. Lakin, elli yıl önce istasyondan çıkan tren de devam edip gider yolculuğuna... Varacağı menzil "tek bir Avrupa"dır, şüpheniz olmasın... Ve tek bir Avrupa Parlamentosu...
*** Temizlik işçisi atalarının attığı adımlar kadar önemsemediğimiz "o" Türkler; şimdi bu kapıdan içeri giriyorlar işte... Konuşmaya değmez mi?
|