Gül'ün açtığı yol
Önce İslam ülkelerinin durumuna bakalım: Şeffaflık yok. Katılımcılık yok. Hesap verme yok. Demokrasi yok. İnsan hakları yok. Düşünce özgürlüğü yok. Örgütlenme özgürlüğü yok. Doğru dürüst eğitim yok. Hukuk yok. Gelir dağılımında adalet yok. Dürüst seçim yok. Muhalefet yok. Üç aşağı, beş yukarı İslam ülkelerinde durum bu.. Bütün bunlara bir de 40 yıldır işgal altında tutulan Filistin'i, aşağılanmanın en büyüğüyle karşı karşıya kalan Irak'ı, Ortaçağ manzaralarının yaşandığı Afganistan'ı ve diğer bütün 'sancılı' bölgeleri, Çeçenistan'ı, Keşmir'i filan ekleyelim. Ortaya çıkan tablo şu: Kendi halklarını ezen yöneticiler ve uluslar arası güçlerin ezdiği ülkeler!. İçeriden bakıldığında tam bir cehennem, dışarıdan bakıldığında tam bir zillet hali.. Yani neresinden bakarsanız bakın perişanlık, zavallılık.. İslam Konferansı Örgütü çatısında biraraya gelmişler ama hepsini toplasanız, uluslar arası planda bir güç ortaya çıkmıyor. Böyle bir sefalet yani..
*** İslam Konferansı Örgütü'nün toplantılarına anlam yüklemeli miyiz? Benim yanıtım şu: Hayır! Çünkü bu tür toplantılarda yapılanlar aşağı yukarı hep aynıdır: İslam ülkelerinin yöneticileri, ya birbirlerinin ayaklarına çelme takacak şark usulü taktik ayak oyunları oynarlar ya da bölgesel veya etnik kümelenmelerle birbirlerine sokulurlar. Dişe dokunur tek bir şey söylemezler. Hamaset, mugalata.. Yapılan bundan başka bir şey değildir. Geçmişe giderler, "şanlı tarihimiz" böbürlenmesiyle "Müslümanların modern bilime yaptıkları katkıları" ballandırarak anlatırlar. Bir de "İsrail'e sövgü" yarışı yaparlar ama toplantı bitip ülkelerine döndüklerinde, hepsi el altından İsrail'le iş tutar. Tek dertleri şudur: "Aman iktidarımız elimizden gitmesin, aman koltuğumuzu kaybetmeyelim, aman halklarımız uyanıp kafayı kaldırmasın". Manzara budur!
*** Durum bu ama yine de umutsuz yaşanmaz, bir umut ışığı aramak lazım. İşte burada devreye Abdullah Gül'ün "Tahran Zirvesi"nde yaptığı o 'sarsıcı' konuşma girebilir. Maslahat gözetilmeden yapılan o konuşmada, her şey açıkça söylenmiştir. Mesaj şudur: "Eğer siz kendinize çeki düzen vermezseniz, başkalarının dışarıdan gelip size çeki düzen vermesine imkan sağlarsınız".. Çeki düzenden kasıt, şeffaf, demokratik, halkının taleplerine kulak veren yönetimlerin oluşturulması.. Bu bir "içeriden konuşma"dır. Mesajı verenin siyasal çizgisi, konuşmanın etki gücünü arttıran en önemli unsurdur. Ve bu bir milattır. Şimdi görülüyor ki Abdullah Gül, o konuşmayla bir yol açmış durumda. Artık İslam ülkelerini bir araya getiren uluslar arası toplantılarda "etkili çıkış" yapmak isteyenler, hamaset yerine özeleştiri yapmaya başladılar. Mesela İKÖ Genel Sekreteri, dünkü İstanbul zirvesinde, "Müslümanlar olarak nüfusumuz dünyanın yarısı kadar ama milli gelirlerimizin toplamı Fransa ve Almanya kadar etmiyor" dedi. Bence umut, işte bu "özeleştiri" sürecinde gizli..
|