Piyasalarda yeni denge kuruldu. Olaganüstü bir gelişme olmadıkça, siyasi ve ekonomik, iç ve dış olay meydana gelmedikçe yaz mevsiminin bu dengelerde devam etmesi beklenebilir. Özellikle haziran sonunda yıl ortası bilançolar çıkana kadar piyasalar olumlu gelişmelere daha fazla prim verebilir. Peki dengeyi ne bozar? Aşılması gereken belli başlı eşikler var. Hükümetin bu eşikleri başarıyla aşması, ekonomideki riskleri avantaja dönüştürecek. Aşamaması ise riskin gerçekleşmesine yol açacak. Önem sırasına göre gidersek... *Yeni program- Ekonomiyi ayakta tutacak, beklentileri yönlendirecek ve mevcut dengelerin bozulmadan götürülmesini sağlayacak temel gelişme yeni bir programın hazırlanması olacak. Ancak yeni program hazırlanması yetmiyor, bu programın sıkı olması da gerekiyor. 2-3 yılı kapsayacak ve IMF'den geri ödemeleri erteleyecek yeni bir Standby anlaşmasına gitmek en ideali. Program Sonrası İzleme veya İhtiyati Stand-by ise daha gevşek bir programa işaret ediyor. Gevşek bir programın açıklanmasından sonra ilk ciddi eşikte Türkiye zorlanabilir. Çünkü piyasalar sıkı bir anlaşmaya oynuyor. Tersi olursa olumsuz gelişmelerin gündeme gelmesi kaçınılmaz hale gelir. *Irak etkisi- Bu yaz sonunda Irak'ta yönetim yerlilere devredilecek. Yine bu ay Türkiye'de Nato Zirvesi gerçekleştirilecek ve Büyük Ortadoğu Projesi gündeme gelecek. Kasım ayında ABD'de seçimler yapılacak. Bu seçimler öncesinde ABD, Irak'ta Türkiye'den asker isteyebilir. Irak'a asker istenmesi ortamı gerebilir. Sonbahara doğru böyle bir istek hem siyaseti hem de piyasaları dalgalandırabilir. Önümüzdeki dönemde beklentileri bozabilecek temel gelişme Irak olabilir. *Cari açık- Turizm gelirlerinin artacağı bir dönemdeyiz. Kurlar arttığı ve krediler durdurulduğu için otomobil ithali de yavaşlamış olabilir. Nisan ayı ithalatı bir önceki aya göre bir milyar dolara yakın azalmayla 7.2 milyar dolara indi. Yaz aylarında cari açık kısmen düzelebilir. Ama büyüme sürdükçe ithalat, dolayısıyla sonbahar ve kış aylarında cari açık artmaya devam edebilir. Dünyada likidite olanaklarının daraldığı bir dönemde bu açığı bir süre finanse etsek bile, bir aşamada sıkıntıya girebiliriz. *Siyasi gerginlik riski- YÖK Yasası ve imam hatip gerginliği belki bugün yarın belli bir aşamaya gelecek. Ya iş soğumaya alınacak ve sonraki bir tarihte yeniden gündeme getirilecek. Ya da zaman kaybetmeden YÖK Yasası'nın yeniden Meclis'ten geçirilmesi yoluna gidilecek. Bunun devamında Türkiye'yi türban gerginliği bekliyor olabilir. Beş altı ay sonrasında AB'nin müzakere takvimini dahi beklemeyen bir iktidarın uzlaşmaya varmadan, sistemin temel noktalarında yapacağı bu tür değişiklikler Türkiye'den sermaye göçünü başlatabilir. İktidarın imam hatip işini ertelemesi ise piyasaları olumlu etkiler. *Petrol fiyat artışı- Tarihi üst düzeyine çıkan petrol fiyatlarının artıp artmayacağı ekonominin önemli risklerinden biri. Çünkü faturanın kabarması halinde bunun yurtiçi fiyatlara yansıtılması gerekir. Yansıtılmazsa vergi gelirleri düşecek ve bu durumda bütçe hedeflerinin tutturulması zorlaşacak. Akaryakıta zam yapılırsa bu kez maliyet artışı yoluyla enflasyona olumsuz etki yapacak. Petrol fiyatlarının gerilemesi ise elbette ekonomiye olumlu yansıyacak. *Özelleştirme riski- Tüpraş'ın satışı mahkemede. Piyasa satış işleminin durdurulmasını bir iki hafta sonra çözelebilecek bir olay gibi algıladı ve fiyatladı. En azından bize öyle geldi. Ancak beklentinin tersi çıkma ihtimali daha yüksek. Böyle bir gerçekleşmenin piyasaları ve bütçeyi olumsuz etkilemesi beklenir. Çünkü büyük bir ihalenin bozulması ve yeniden yapılarak satış gelirinin kasaya girmesi aylar alan bir süreç. AB, dış finansman, bütçe açığı, enflasyon ve diğer risklere devam edeceğim. *Sonuç- "Yapılacak şeyler, yapılanların yanında ne kadar da çok" Cecil Rhodes