Çeyrek asırlık mücadele
Gözyaşları yaşları arasında başlardı Mamak yolculuğu... "İçerdekinin" sevdiği yemekler hazırlanır, özenle plastik kaplara yerleştirilirdi. Zaten metal kapla yemek götürmek yasaktı. Hele bir de o hafta "içerdeki" tabutluk diye bilinen hücre cezası almışsa, kabın metal veya plastiği fark etmezdi. Anında geri çevrilir, zorla içeri sokulmak istenirse de nizamiyenin arka tarafına serpiştirilip konu kapanırdı. Zaten, içeri alınan yemeklerin akıbeti de farklı değildi. İçinde bir suç aleti olup olmadığının kontrolüyle yemeklikten çıkardı. Ne yaprak sarmanın sarmalığı, ne sulu yemeğin suyu kalırdı. Askerin elindeki demir çubuğun birkaç manevrası sonucu bulamaç olurdu. Buna rağmen her hafta özenle hazırlık yapılırdı içerdeki için... Ulus'tan kalkan belediye otobüsü, serseri bir kurşuna denk gelme korkusuyla Mamak Çarşı durağını hızla aşar, kömür deposunu geçtikten sonra derin bir "oh" çekilip nizamiyeye ulaşırdı. Her an yolda kalacak durumda olan otobüsü tıklım tıklım dolduranların, böyle başlardı Hüseyin Gazi Dağı'nın eteğindeki Mamak'a yolculuğu. Ardından nizamiye önünde isim yazdırmalar, içerdeki ile akrabalık derecesinin doğruluğunun kontrolü ve cemselere binip tutukluların kaldığı bloklara doğru hareket. Demir tellerin ardında gencecik yüzlerin çökmüş avurtlarının siluetleri görünürdü önce. Ardından bir komutla yaklaşırlardı yakınlarına... Aslında, söylenecek, konuşulacak fazla söz de yoktu. Sıkıyönetim Mahkemesi'ndeki dava için ne söylenebilirdi ki? Kısa bir konuşma sonrası söz kesilir, gözlerin canlanan feri okşardı yürekleri. 1980 sonrasında 723 ailenin Mamak yolculuğu yıllar boyu her hafta böyle devam etti.
22 yıl önceki ceza bugün yok 1982 yılında Mamak Askeri Sıkıyönetim Mahkemesi'nde açılan Dev-Yol davasının üzerinden tam 22 yıl geçti. Önceki gün davası Yargıtay tarafından bozulup yeniden görüşülmek üzere Ağır Ceza Mahkemesi'ne yollandı. O dönemde üniversite öğrencisi olarak içeri girip çıkanlar bugün 40'lı yaşlarını çoktan devirdi. Davanın başladığı tarihte doğanlar avukat olup mahkemelerde sanıkları savunmaya başladı. Dosyalar kayboldu, yurtdışına gidip başka ülkenin vatandaşlığına hak kazananlar mahkeme tarafından sorguya çağrıldığında alınan yanıt o derece ilginç oldu: "Bizde böyle bir suç yok, vatandaşımı yargılayamazsın..." Dava dosyaları, kamyonlarla taşınacak klasörlere dönüştü. Yargılananlar bugün iş yeri sahibi oldu. Hatta bazıları, mücadele verdikleri için içeri girmelerine neden olan kapitalizmin en iyi uygulayıcısı haline geldi. Bazıları kendi iş yerlerini kurdu, bir kısmı en büyük holdinglerde yöneticilik yapmaya başladı. İçlerinden milletvekili, hatta bakan çıktı. Geriye kalan 22 kişinin davası ise çeyrek asırdır devam ediyor. İlginç olan, o gün birçoğuna atfedilen cezanın, bugün ortadan kalkmış olması. Yani, çarptırıldıkları idam cezası, bugün yasalarda yok. Zaten Yargıtay'ın davayı bozması da ondan...
En az bir yıl daha sürecek Yaşları yarım asra ulaşan, bunun yarısını mahkeme kapısında geçirenlerin bundan sonraki yargılama sürecine gelince... Öyle kolaylıkla kurtulacağa benzemiyorlar. Yargıtay kararı ağır ceza mahkemesine yeniden gidecek. Mahkeme sanıkları karşısına çağırıp, "Yargıtay'ın kararına ne diyorsunuz?" diye tek tek soracak. Bu kez hepsine dava durumlarına göre yeniden ceza verecek. Sonra yeniden Yargıtay'a gelecek, bir kez daha görüşülecek. En az bir yıl daha geçmiş olacak. Böylece çeyrek asır da tamamlanacak. Bir zamanlar "daha fazla demokrasi, özgürlük, ekonomik bağımsızlık" istedikleri için yargılanan o zamanın gençleri, bugün mahkeme kapısında yanlarında torunları ile birlikte ifade vermeye devam edecek. Öyle görülüyor ki, Türkiye de AB'den tam üyelik için müzakere tarihi de almış olacak. Bunun için gençliğini heba edenlerin yargılanması ise bitmeyecek.
|