Cenaze ve racon
Tamamen tesadüf veya minnacık bir ilahi cilve: Vefatından iki gün önce Başbakanın kayınpederi merhum Cemal Gülbaran'dan söz edilen bir mecliste bulunmuştum.. Konunun kendisine nasıl geldiğini hatırlamıyorum.. Ancak bir kere ondan bahsedilmeye başlanınca dikkatimi odakladığım için hakkında söylenenleri hıfzettiğimi belirtebilirim. Kendisinden bahsedilen kişi hem başbakan kayınpederi, hem sonradan çok mazbut yaşamışsa da olsa vaktiyle 'alem'de hatırı sayılır iz bırakmış bir 'delikanlı' değil mi? Gençlik yıllarımdan beri arkadaşım olan, halen de bütün yeraltı liderleri ile mesafelice muhabbetini sürdüren eski 'kulağı kesik' bilirkişim, merhum Gülbaran'ı alemin deyimleri ile anlatıyor, mertliğini ve cömertliğini övüyordu. Sanırım o an mecliste bulunanların çoğu Gülbaran'ın hasta olduğunu bilmiyordu. Haberdar olanlar varsa da sözünü etmemişlerdi. Başkalarını, hele alem ile uzaktan yakından ilgili olanları takdir etmede daima aşırı derecede cimri davranan bilirkişim, Cemal Gülbaran için bir ara özellikle bana bir çift söz söyledi: -Hoca, şimdi başbakan kayınpederi olmasaydı her İstanbul'a gelişte ziyaretine giderdim. Ayrıca öyle olmasaydı senin de mutlaka tanımanı, sohbet etmeni isterdim. Aslında bu sözlerin aramızda bir tür şifre değeri de vardı. Çünkü ikimiz de alem denilen boyutla, oldum olası, daha adından başlamak üzere dalga geçerdik. Hatta o, vaktiyle içerisinde bulunmuş biri olarak bu vadileri fena halde horladığı için bana ille de 'yeraltının kara mizahı'nı yapan bir dizi yazmamı söyler durur. (Doğrusu böyle bir iş, pek çok genç meslektaşımla heveslendiğimiz bir konudur ama henüz pek müşterisi çıkmış değil.) Bilirkişim her karanlık deliğine hakkıyla vakıf bulunduğu için alemden tiksinir ama yine bir şekilde ilintili durur. Bense onun da katkıları ile dışarıdan elde edebildiğim bilgiler ve çektiğim zihin fotoğrafları ile tabloyu okumaya çalışırım. Önemli bir ortak noktamız da Türkiye'deki yeraltını, belki de gereğinden fazla hafife almamızdır. İkimiz de bizdeki 'suçlular dünyası'nın filmlerde yansıtıldığı gibi olduğunu reddederiz. Bize göre 'orası', öyle kötülükte de çok mahir, hiç değilse kendi lanetli mesleklerinde tutarlı adamların bol bulunduğu bir yer asla değildir. O da, ben de, alem denen yerli karanlıklar vadisinde genellikle çakalların veya en çok sırtlanların dolaştığına inanırız. Buralarda insanı hiç değilse kahpeliğe kilitleyecek ölçüde adamlıktan nasipli kişilerin bile istisna olduğunu düşünürüz. Böyle olunca, vaktiyle bu suçlular dünyasından geçmiş birinin mertlik üzere iz bırakması, hele de 'sözünden sohbetinden zevk alınır kişi' sıfatıyla anılması bana bir hayli 'romansı' bir gerçeklik gibi göründü. Böylece, bir zamanlar 'Arap Cemal' namıyla karanlık dünyada, olabilecek en aydınlık hatıralar bıraktığı söylenen bu adama hiç tanımadan sevgi duydum. Onun için de vefatını radyodan işitince gönlümden 'Bu cenazeye gidebilirsem iyi olur' diye geçirdim. Hatta 'inşallah aynı saatte bizim sülaleden birinin düğünü veya cenazesi olmaz' şeklinde dilekte de bulundum. Amma ve lakin cenaze vakti yaklaşırken ayaklarım çakıldı kaldı. Zamane Müslümanlığının taşınması zor bir yük olduğunu yeni öğrenmiş olmadığım halde kendimi bu 'merasim'de düşünemedim. Açıkçası değerlendirmelerine güvendiğim bir tanık tarafından zamanımızda 'dünyanın yegane harikası' diyebileceğim sözünün eri olarak ilan edilen birini, cenaze yalakalıkları arasında uğurlamak bana çok soğuk geldi. Ona olduğum yerden daha bir güzellikle rahmet dileyebileceğime hükmettim, kaldım.. Samimi dini hislerle siyasi riyanın harman olacağı böyle izdihamları değil yaşamak, uzaktan izlemek bile beni yoruyor. Neredeyse birinci dereceden yakını olduğum halde, taziye gösterisi için kıyasıya omuz vuruşturanları aşıp cenaze sahibinin yanına yaklaşamadığım çok olmuştur. Ah bu cenaze riyaları.. Hayatın en büyük gerçeği karşısında bile insanın kendi kendisi olamaması, başka bir kimliğin veya görünümün tutsaklığını aşamaması.. Ah bu ölümcül yağcılıklar..
|