Mazlumun zalimliği
Filistin'de soykırım boyutlarına varan Şaron vahşeti insana Yahudiler'in yüzyıllar boyu uğradıkları çeşitli mezalimi hatırlatıyor. Richard Zimler'in 'Lizbon'un Son Kabalacısı' isimli romanında, kıvrak kalemine ve keskin zekâsına rağmen, abur-cubur anlattığı, hatta kanaatimce biraz da karikatürleştirdiği Yahudiler'e yönelik Haçlı canavarlığını düşünüyorum.. Bunların hakiki bir benzerinin şimdi de Filistinliler'e, dünün mazlumları olan Yahudiler'in şahinleri tarafından uygulanması insanı karmaşık sorgulamalara sürüklüyor. Bütün mazlum kavimler zamanla zalimleşiyorlar mı? Yoksa mazlumlar, vaktiyle korkunç zulümler işlemiş nesillerin dölünden gelmenin bedelini mi ödüyorlar? Bu ikinci soru, insan vicdanındaki adalet hissini zorluyor. Oysa beşeri terazimizde makdurmayan bu 'genetik cezalandırma' semavi öğretiler için çok doğal.. Mesela Kur'an, kendi peygamberlerini öldürdükleri için Yahudiler'in dünya yıkılana kadar aşağılanmaya -istisnai bir dönem hariç- mahkbulunduklarını belirtir.. Çağlar ve nesiller aşan bu cezalandırma biçimini insani adalet algısı ile nasıl tartabiliriz? Kur'an inancı tam bir insan olarak bu semavi ceza karşısında, Allah'ın asla zulmetmeyeceği yolundaki güvenceye sığınıyorum. Bu, bilinen anlamıyla 'akılcı' bir davranış değil; mümin teslimiyetidir. Zaten hayatta olan biten her şeyi anladığı veya anlayabileceği iddiası güdebilen biri değilim. Sonsuz bilinmezlikler evreninden pek az şeyi anlıyor, biraz fazlasını seziyor, geri kalanı için de 'Hesap Günü' ve sonrasını gözlüyorum. Bu şartlarda İsrail'in Filistin'de yürüttüğü kısmi soykırım uygulamalarının nereye varabileceğini kestirebilmeye çalışıyorum. Kanımca en ciddi kaygı alanı, İsrailoğulları için en kutsal 'eşik'lerden biri olan 'Ağlama Duvarı'na yönelik provokasyon ihtimalidir. Böyle bir olay, Müslümanlar'la nihai 'Kutsal Savaş'a adanmış şahinlere Filistinliler'i kitleler halinde imha fırsatı verebilir. Ayrıca şahinlik Mescid-i Aksa'yı yıkıp 'dünya hakimiyeti' yolunda en önemli dönemeç saydığı 'Süleyman Tapınağı'nın yeniden inşasına girişebilir. Tabii ki bunlar ne kişisel kehanet, ne de komplo teorisi! Bu kapkaranlık ihtimaller, Ortadoğu'da üç dinden çoğu insanın gündelik hayatlarında konuşup inandıkları, kısmen sorguladıkları, nadiren inkâr ettikleri, 'kutsal metinlerden günümüze gelmiş' iddialardır. Hıristiyanlık'ta, Yahudilik'te, bilhassa bu inancın mistik omurgasını oluşturan Kabala'yı benimsemiş çevrelerde ve nihayet İslam kültüründe 'Ahir Zaman' diye ifade edilen döneme ilişkin sayısız kötü ve epeyce de iyi 'beklenti' var.. Çağdaş İslam aydınlarının bazılarınca 'İsrailiyyat' diye reddedilen bu beklentiler halen dini kültüre az çok merakı ve vukufu olan Müslümanlar arasında geçerlidir. Hasılı, bu üç semavi dinin iddialı mensuplarınca 'Kutsal Savaş' ortak bir inanıştır. Fark, kimin iyi, kimin kötü tarafta olduğu iddiasındadır. Dünyeviliğin altın çağlarını yaşadığı sanılan bir çağda 'mistik' kabullerle katliam yapılabilmesi çoğu insana inanılmaz görünebilir. Ancak bu, bölgedeki bütün dini kültürlerden beslenen bir 'kutsal hesaplaşma' saatinin kurulu olduğu gerçeğini değiştirmez. Durumu nasıl değerlendirmeli? - Allah yazmış, öyleyse bu kutsal zemberek işleyecek ve mutlaka Kıyamet öncesinin Kutsal Savaş'ı (=Armageddon) yaşanacak! Buna hükmetmek için Kur'an, bütün mezhep ve meşreplerce tereddütsüz benimsenecek bir dayanak sunmaz. Diğer kaynaklardan, mesela ağırlıkla Peygamber sözlerinden (hadis) oluşan 'Ahir Zaman' yorumları ise nihai ve korkunç hesaplaşmaya inanmayı şart kılmaya yetmez. Açıkçası bir Müslüman 'Kutsal Savaş'a inanmazsa, mesela Mehdi'nin, Mesih'in geleceğini kabul etmez ise 'dinden çıkmış' sayılmaz. (Bazı Şii akımlar hariç.) Buna karşılık, Yahudi ve Hıristiyan öğretileri 'Kutsal Savaş'a inanma konusunda çok daha bağlayıcı, hatta zorlayıcıdır. Onun için hangi cephenin laiklik açısından daha elverişli bir iklim oluşturduğu konusunda yerleşik yargıları sorgulamak artık bir ahlak borcudur. Ayrıca bu sorgulama, Ortadoğu'daki savaşın yarınlarına yönelik ipuçları sunabilecektir. Belli ki, bu coğrafya devraldığı dini kültürlerin toplamı itibariyle boğazlaşmaya programlanmış görünüyor. Sizin, kutsal kaynaklarda belirtilen bildirim veya kehanetlere inanmamış olmanız bir şeyi değiştirmez.. Yüz milyonlar bu nihai iyi-kötü savaşına inanmaktadır. Üstelik onları yönlendiren kadroların önemli bir kesimi böyle bir savaşın mimarları arasında bulunabilmeyi, Peygamberlik'ten sonraki en yüce makama ermek saymaktadırlar.
|