| |
Ku-de-ta senaryosu
Başlığı meslek büyüğümüz Cüneyt Arcayürek'in 12 Eylül'le ilgili ünlü kurgu-bilim romanından aldık. Romanın adı Fransızca sözcüğün Türkçe yazılmışı. Orijinali: "Coup d'Etat." Yani "Devlet darbesi." Bizim askeri müdahale veya darbe dediğimiz ve her türüyle tanıştığımız durumlar. Heyecanlanmayın, bu yazının konusu Türkiye değil. Darbe olasılığı listesinin kesinlikle en sonunda yer alacak, Hollywood'un hiçbir senaristinin aklından geçiremeyeceği bir ülkeden söz edeceğiz. Daha doğrusu, o ülkede şu sıralar el altından dağıtılan ödüllü bir senaryodan. Önce bir durum değerlendirmesi yapalım. "Tüm dünyayı yutacak kara deliğe dönüştü" denilen Irak'tan Washington'a uzanan fay hattını tetikleyen iki basınç birikimi var. Biri küçük: Pentagon'un gözdesi Ahmet Çelebi'nin "Çürümüşlük ve İran ajanlığı" ile suçlanıp çamura itilmesi. Diğeri büyük: İşkence görüntüleri. Çelebi operasyonunun, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Savunma Bakanı Rumsfeld ve Şahinler'ine (ve de Genelkurmay Başkanı General Myers'a) çelmesi olduğu yorumlarının arttığını belirtip geçelim. Komplo senaryoları İşkence olaylarına gelince; Rumsfeld "Belirsiz kaynakların beslediği bu yanlış ve abartılı görüntüler, komplo ürünü" diye çırpınıyor. Komplo? Bu iddia bize bir şeyler çağrıştırdı. Aradan epey geçtiği için kenara attığımız bir dosyayı İsviçre gazetesi "Le Temps" raftan indirince şimşek çaktı. Anlatalım. 1992'de Genelkurmay Başkanı General Colin Powell, Yarbay Charles J. Dunlop'a "En iyi stratejik deneme" ödülünü törenle verdi. Yapıtın adı neydi biliyor musunuz; "ABD'de 2012 askeri darbesinin kökenleri!" Deneme 2012'nin yazında 222305759 numaralı, vatana ihanetten idama mahkum olmuş bir subayın yazdığı "Son 20 yılın olayları"nın değerlendirmesine dayanıyordu. Özeti (Le Temps'dan aktarıyoruz) şöyleydi: Zaferle dönen ordu 1992'de Körfez Savaşı'ndan zaferle dönen ordunun saygınlığı zirvede. Vietnam sendromu belleklerden siliniyor. Ordu, 'İyi'nin, vatana hizmetin simgesi oluyor. Buna karşılık partiler ve siyasal kurumların iyice gözden düştüğü bir dönem yaşanıyor: Adam kayırmacılık, yolsuzluk, bürokrasi almış yürümüş. Sonuçta yönetim, görevlerini teker teker orduya devrediyor: Uyuşturucuyla mücadele mi? Gelsin ordu. Sokak çetelerinin temizlenmesi mi? Haydi ordu. Çevre faciaları mı? Buyursun ordu. Sigortasız yoksulların tedavisi mi? Açılsın askeri hastaneler. Böyle uzayıp gidiyor... Her yere yetişen ordu, özel bir bütçeye sahip oluyor, siyasal yetkiler alıyor. "Kongre bu yetkileri verirken, kullananların dürüst, ilke sahibi insanlar olacağını düşünüyordu" diye yazıyor mahkum hücresinden, "Bir Brutus çıkacağını kim düşünebilirdi ki?" Brutus dediği, o sıralar ABD ordusunun başında bulunan General Thomas U. Brutus. "Her işi biz yapıyorsak, yönetim de bizde olmalı" diyerek darbe yapıyor. İlk icraatı sıkıyönetim ilanı ve muhalifleri ölüm mangalarının önüne çıkarmak oluyor. İşte o direnişçilerden 222305759 no'lu mahkum notlarını "En büyük günahımız inanmadığımız politikalara karşı direnmemek oldu" diye bitiriyor. 37 sayfalık denemenin başında da bazı göndermeler var. Onları da (Le Temps'dan değil, dosyamızdan) aktaralım: "Demokrasi asla uzun yaşamaz. Kısa sürede tükenir ve kendini öldürür. Kendisini intihara sürüklemeyen demokrasi yoktur." (John Adams) "İhanet asla başarılı olamaz. Neden? Çünkü başarılı olursa kimse onlara hain diyemez." (John Harrington) Ne dersiniz; ABD'de bildiğimiz Şahinler'den de şahin birileri bir yerlerde tetikte bekliyor olabilir mi acaba?
|