Düşler, tutkular ve tabular...
Ne kadar çok olmazsa olmazlarımız var hayata dair. Metropol kentlerde, siren seslerinin arasında, gündelik telaşlarla geçiyor hayat. Kendi değerlerimiz linç ediyor bizi, hayli bireysel yalnızlıklarda... Sonra perdenin arkasından bir film yanınıza gelip oturuyor ve sizden izinsiz sorguluyor, sizin değerlerinizi: The Dreamers...
Kendi ön yargılarınızdan vuruluyorsunuz...
Birbirimize karşı oldukça "korunaklı arka bahçeler"de yaşıyoruz, kendi değerlerimizin sorgulamalarını... Savunmasız kalmak, o zırhlardan soyunmak çoğu kez her tehlikeye açık, samimi; fakat güçsüz yaratıklar yapıyor bizi. Karşımızdakilerin, tüm kalelerimizi zaptetmesine izin vermiyoruz, bu oyunun dikenli yollarında yürürken aklımız kanıyor. Yürek dehlizlerinde kimsenin görmesine izin vermediğimiz bir "biz" varız. Bu korunaklı ve gizli, dört yanı değerlerle sarılı kişinin bizi vazgeçilmez kıldığını düşünüyoruz. Kim gözleriyle teninizi yırtıp en içeriye kalbinize bakarsa, hemen çocuksu savunma oyunlarına başvuruyor ve kendimizi inkar ediyoruz.
Belki de bundan vazgeçmiyor insanlar sizden. Neden vazgeçmediklerini soruyorsunuz onlara sürekli... Ben aslında sandığın kişi değilim demeye çalışıyorsunuz çoğu zaman. Fakat sonra, arka bahçede korkular, tutkular ve şehvetle emzirip büyüttüğünüz o biricik "siz"den utanıyorsunuz. Çünkü: "tuhaf şeyler düşünüyor". Aşkı düşlüyor, tutkuyu düşlüyor, cinayeti, isyan etmeyi, insana dair tüm iyi duyguları parçalamayı düşlüyor. İtiraf etseniz belki de vazgeçecekler sizden... Ama siz bunu da göze alamıyorsunuz. Çünkü vazgeçilmez olmak, başkaları uğruna vazgeçilmiş olmaktan daha az can yakıcı hale geliyor.
İçimizdeki o; küçük harfle "terbiyesiz", insandan kurtulmak mı? Nasıl? O bizi hiç kimseden daha iyi tanımıyor, bir konuda ne zaman fikrimiz sorulsa, ne zaman öylece kalakalsak hayata dair ahlaklı sorular karşısında ona sığınıyoruz. İyi bir çevremiz, iyi bir işimiz, o olmasa bile cemiyette arkadaşlarımız, belki bir ailemiz, tanınmışlığımız ve itibarımız var. Biz vazgeçsek bile onlar vazgeçmezler içimizdeki "ahlak bekçisi"nden... "İnsanlar ne der" var bir de sonra... Sosyolog hocalarım bu kişiye bir isim de vermişler : "Sosyal rol"...
"Zalim" şarkılardan başınızı kaldırın, bu hafta sonu sinemaya gidin ve verin kendi sorunuzun cevabını: İçinizde tabularla kuşatılı o insan olmadan yaşayabilir misiniz? ÖZGE ZENGİN - ANKARA
|